8 Şubat 2010 Pazartesi

Çocuklarda küfür

Çocuklarda küfür üç temel gruba ayrılır.

-Ya beddua etmek yada birine zarar verilmesi dileğini yansıtan konuşmabiçimi

-Cinsel içerikli küfürler, müstehcen konuşmalar

-Kişiliğe yönelik küfürler. Manyak, salak...

Çocuklarda Küfürün Nedenleri

1- Dikkat çekme: Bazı çocuklar ana-babadan yeterliilgiyi göremiyorlarsa, dikkat çekmek için küfrederler.

2- Sarsılma:Bazı çocuklar için yetişkinleriŞok etme, rahatsız etme eğlenceli olabilir.

3- Ağızdan kaçıverme: İnsanlardaengellenme yada kızgınlık hissedildiğinde yada fiziksel bir gerginlik olduğundaküfürün ağızdan çıkıvermesi çok doğaldır. Çok engellenen, yaşama alanı çokdaraltılan çocuk, kızgınlık olarak küfredebilir.

4- Savunma:Bazıları için kötü söz söyleme birsavunma davranışıdır.Küfür etmenin tam anlamıyla yasak olduğu çevredeyetişenler, isyan ederek bağımsızlıklarını göstermek isterler.

5- Olgunlaşma: Bazen de çocuklar yetişkinolmanın bir sembolü olarak, kötü söz söylerler.

6- Akranları tarafından onaylanması:

7- Çocukça bir zevk: Küçük çocuklarda banyo ve onailişkin konuşmak, çocuklarda bir tür çocuksu seksüel zevk alma durumu ortaya çıkarmaktadır.

NE YAPILMALIDIR?

1-Örnek oluşturma: Eğer kaba ve küfürlü bir konuşmaeğilimini kendinizde engelleyebiliyorsanız, çocuğunuzda bu kontrolü sizi taklitederek öğrenecektir.

2- Dürtülerini ifade edebilme: Eğer çocuk,size olan kızgınlıklarını rahatlıkla dile getirebiliyorsa, bu özgürlüğe sahipise, olumsuz duygularını belirtmek için daha az küfürlü sözcük kullanacaktır.

3- Tartışma: Bu kelimeler bir kağıda yazılaraktanımlanır ve daha sonra tartışılır.

4- Önemsememek: Çocuklar kötü sözcüklerkullandığında,anne-babalar bu duruma pek fazla üzülüp şaşırmıyorlarsa,çocukların bu sözcükleri söylemeleri için bir nedenleri kalmayabilir.

5- "Dilsizlik Oyunu": Ana-babalarböyle durumlarda Şoke olmaktan çok, sessizlik oyunu oynayarak çocuğu yönlendirebilirler. "senin kullandığın kelimenin anlamı nedir?","anlamıyorum", denilerek çocuktan yanıtlaması istenir.

6- Yaratıcı olmaya özendirmek: Yaratıcıuğraşlar, yazınsal faaliyetler, spor vb. Yaratıcılığı artırıp kötü söz kullanımınıengeller.

7- Kötü sözcüklerin yıpratılması: Çocuk bukelimeyi kullandığında 5 dakika boyunca bu kelimeyi söylemesini isteyin. Büyükolasılıkla bir daha kullanmayacaktır. Söylemek istemediği zaman, ancak kötüsözcüğü kullanmaktan dolayı verilen cezayı uyguladıktan sonra, istediğiniyapabileceğini söyleyin.

8- Ciddi cezalandırmama: Eğer çocuğunuzu, döverek, bağırarak, tehdit ederek cezalandırırsanız; çocuğunuz bukelimeleri yakalanıp cezalandırılmamak için, gizlice kullanmayı öğrenir.Uygun olmayan bu sözcüklerin yerine, uygun kabul edilebilirsözcükler kullanması için çocuğu bilgilendirmek gerekir. Çocuk olumlu sözcükkullandığında, çocuğun övülmesi, teşvik edilmesi gerekir.

Çocuklarda çalma ve hırsızlık

Çocuklarda çalmaların büyük bir bölümü, aile çevresinin çocuğa mülkiyet ve mülkiyetle ilgili haklara saygı göstermesi konusunda gerekli kavram ve alışkanlıklarını aşılamakta başarı gösterememesinden ileri gelir.Çocukta doğuştan mülkiyet kavramı yoktur.
Çevresindeki eşyaları kendisininmiş gibi algılar. Mülkiyetin anlamı çocuğun gelişimine uygun olarak aile tarafından çocuğa kavratılmalıdır. 5 yaşına kadar çalma olayı sorun oluşturmaz. Çocuğa sahip olmanın anlamını ve başkalarına ait olan şeyleri alamayacağı öğretilmelidir.
Çalma çeşitleri, çeşitli kategorilere ayrılır:
1.Çalınan objenin kullanılması; yarar sağlamayan hırsızlıklar, cömertlik hırsızlıkları,gereksinim hırsızlıkları
2.Patolojik hırsızlık; saldırgan hırsızlık, içtepisel hırsızlıklar, zevk hırsızlıkları, telafi hırsızlıkları.Hırsızlık; aile baskısına yada duygusal etkileşim eksikliğine karşı bir tür simgeseldavranıştır.Saldırganlığın bir ifade biçimi olabilir. Çocuğun eğitimindeki yanlışlıklarda nedenlerarasında sayılabilir.
Neler Yapılabilir?
* Bireysel ve toplumsal haklara saygıyı öğretin
* Sahip olma dürtülerini engellemeyi öğretin
* 7 – 8 yaşından sonra düzenli olarak harçlık verin
* Çocuklarınıza iyi bir örnek olun
* Davranışlarınızda dengeli ve tutarlı olun
* Çocuğunuza aşırı sevgi veya katı bir otorite uygulamayın
* Psikolojik yardım almayı ihmal etmeyin

Anne babayla uyumak istemek

Bazı çocukların kendi odalarında veya kendi yataklarında yatmak istememelerinin tek sorumlusu ebeveynleridir; çünkü bu ana babalar, bebeklikten itibaren çocuğu kendi yataklarında uyuturlar. Çocuğu belli bir yaştan sonra kendi odasında uyutmak isteyince, çocuk, ağlayarak bağırarak karşı çıkar. Bu durumda kimi çocuk, yalnız yatmaktan korktuğunu ileri sürer. Gerçekten de korkuyor olabilir; çünkü o güne kadar yalnız yatmamıştır. Kimi ana baba, çocuğun huysuzluk ettiğini veya şımardığını düşünerek çocuğu zorla odasında yatırmaya zorlar ve çocuğun uyku saatini kâbusa çevirir.
Belli bir yaşa kadar ana babayla yatmaya alışan bir çocuğun odasında uyumasını sağlamak için bazı aşamaların uygulanması zorunludur. Aşağıdaki öneriler yerine getirilirse, ilk birkaç gün çocuk zorluk çıkarabilir, belki dakikalarca ağlayarak karşı gelebilir; ancak ana baba kararlılığını ortaya koyarsa, olumlu sonuç verecektir.
Neler Yapılabilir?
·Çocuğu odasında yatırmadan önce, çocuğun yatağı ebeveynin yatağının yanına bırakılmalıdır. ·Bir hafta sonra çocuğun yatağı odasına taşınabilir.
·Çocuğun odası, ana babanın odasına çok yakın olmalıdır.
·Çocuk odasında uyutulacağı zaman, ana baba korkularının yersiz olduğunu ve korkulacak bir şeylerin olmadığını söylemelidir.
·Odaların kapıları aralıklı bırakılmalıdır.
·Gece lambası açık bırakılmalıdır.
·Çocuk hâlâ korktuğunu söylerse, anne “önce sana güzel bir masal anlatacağım/okuyacağım, sonra sen uyuyuncaya kadar yanında duracağım,” diyerek çocuğun uyumasını beklemelidir.
·Gece yarısı uyanıp ana babanın yatağına gelirse, hemen odasına geri götürülmelidir. Bazen yeni bir çocuğun aileye katılmasıyla büyük çocuğun kıskanmasına yol açar ve çocuk kıskançlığını bastırmak için ana babayla yatmak ister. Çocuğun bu isteğine aşırı tepkiler verilmemelidir. Çocuğun artık büyüdüğü ve kendi yatağında yatması gerektiği açıklanmalıdır. Ayrıca çocuğun kıskançlığını kamçılayan davranışlardan kaçınılmalıdır. Bu durumlarda kimi ana baba çocuğa acıyarak kendi aralarında yatmasına izin verirler; ancak bu yanlış bir tutumdur; çünkü alışkanlık haline gelebilir.
KAYNAK: Çetin ÖZBEY, Çocuk Gelişiminde Yaşanan Sorunlar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 2006.

Çocuğunuza kitap sevgisini nasıl kazandırırsınız?

Çocuğun kitapla tanıştığı ilk dönem 0-6yaş arasıdır. Kitap çocuk için başlangıçta oyun nesnesi iken, ilerleyen dönemlerde üzerinde dinleme ve okuma etkinliklerinin gerçekleştirildiği bir iletişim aracı olacaktır. Kitabın çocuk tarafından fark edilmesini, giderek keşfedilmesini sağlamak yetişkinlerin asıl görevleri arasındadır.
0-3Yaş Çocuğu İçin Kitap;
7-9aylık çocuk baş ve işaret parmağını kullanarak küçük nesneleri tutup kaldırabilir. Kitap da öncelikle tutulabilen, kaldırılabilen, kapağı ve kâğıdı ile ilgi çeken bir nesnedir. Kağıdını yırtmak, buruşturmak, ağzına götürmek, yalamak ve çiğnemek çocuğun kitapla olan ilk temaslarıdır.Bir yaşındaki çocuk ellerini daha iyi kullanır, taklit yoluyla bir takım oyunlar oynar. Çevresinde gördüğü olay, varlık ve nesnelerin resimlerini içeren kitaplar onun ilgisini çeker. Yetişkinlerin kendisine okuduğu kitabın resimlerine bakar. Varlık ve nesnelerin seslerini taklit eder. Yetişkinlerin çocuğa, seslerini taklit ederek hayvan resimleriyle süslü kitaplar okuması, sözcük dağarcığının gelişmesinde önemli rol oynar.Dil gelişiminin hızlandığı bir buçuk yaş döneminde şarkılı ve sesli kitaplar, ses tekrarlarından oluşan minik tekerlemeler ve sözcük tekrarlarına dayanan şiirler çocuğun ilgisini çeker.İki yaşlarında çocuk, kitaptaki resimlerle ilgili sorular sorabilir. Metinlerle resimler arasındaki ilişkiyi bir yetişkinin kendisine anlatmasını isteyebilir. Bol uyaklı şiirler ve tekerlemeler içeren kitaplar çocuğa ilginç gelir.Üç yaş çocuğu, resimli kitaplardan kendisine okunan, yaşadığı çevre ve bildiği olaylarla ilgili öyküleri ilgiyle dinler.
4-6Yaş Çocuğu İçin Kitap;
Bu dönem okul öncesi dönem olarak tanımlanır. Bu dönemde çocuğun çevresi genişlemiş, ilgileri gelişmiş, dil kazanımları artmıştır. Genel çizgileriyle hikaye okuma biçiminde özetlenebilecek bu dönem, çocuğun okuma yazma becerisinin gelişiminde de önemli rol oynar. 10-12yaş döneminde kalıcı bir alışkanlığa dönüşecek olan kitap okuma faaliyetlerinin temelleri ilk altı yaş içinde atılır.
ÇOÇUKLARA OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMAK
Ailelerin oluşturacağı özel kitaplıklarla okul ve sınıf kitaplıkları çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmada önemli rol oynar.Yeter ki verimli kullanabilsinler
Okumanın alışkanlığa dönüşmesi için hem anne baba hem de öğretmenin özel çabasına ihtiyaç vardır.Ancak bu konuda KİTAP OKU! öğüdünden ziyade,model oluşturmak önemlidir.Anne baba ve öğretmenin elinde kitap görmek,çocuk için sözlü telkinden daha etkilidir.
Kitabın bir bölümünü okuyup geri kalanını öğrencilerin okumasını beklemek,kitabın içeriğini onlarla tartışmak,ondan kitapla ilgili açıklamalar istemek öğrenciyi kitaba yaklaştırmak için başvurulabilecek yollardır.
Televizyonu kitabın,kitabı televizyonun alternatifi olarak düşünmek,dolayısı ile bu iki unsuru birbirinin yerine koymak yanlıştır.Çünkü kitap okumak televizyon seyretmenin karşıtı değildir.İki eylem birbirinin yerini alacak biçimde karşı karşıya getirilmemelidir. Çocuğa okuma alışkanlığı kazandırma konusunda anne babalara büyük görevler düşmektedir bunlar;
• 1.Okul öncesinde çocuğa rehberlik etmek bir oyuncak alırken yanında mutlaka birde bol resimli hikaye ve masal kitabı almak onları okuyup çocuğun anlayabileceği biçimde yorumlamak yada onların resimlere bakarak yorumlamalarını istemek.Çocuklara her gün olmasa bile mümkün oldukça masal okumak.
• 2.Küçük şiirler ve tekerlemeleri yineleyerek ezberlenmesini sağlamak.
• 3.Okul çağındaki çocuklara sınıf yada ders öğretmenleriyle görüşerek planlı bir okuma programı uygulamak önemli çocuk kitaplarını,çocuk klasiklerini okumalarını sağlamak çocuğun okuduğu kitapla ilgili konuşmasını teşvik etmek ve onu dinlemek.
• 4.Evde mutlaka bir aile kitaplığı oluşturmanın yanında çocuğa kendi kitaplığını oluşturma imkanı vermek.
• 5.Çocuğu çocuk kütüphanesine götürmek bir bilgiyi birlikte araştırmak,kütüphaneden nasıl yararlanabileceğini göstermek,kütüphaneye gitmeye özendirmekAnnenin yada babanın yada her ikisinin birden kitap okuduğu ve kitaplarla ilgili düşüncelerini birbirine aktardığı bir ev ortamında çocukta kitaba ilgi duyacaktır.
OKULA DÜŞEN GÖREVLER
Her yıl kasım ayının ikinci Pazartesi günü başlayan Çocuk Kitapları Haftası dolayısıyla çeşitli etkinliklerde bulunulabilir: Hafta süresince kitap tanıtma yarışmaları düzenlenebilir. Bu yarışmalar sözlü ve yazılı anlatım biçiminde yapılabilir. Öğrenci topluluğu önünde sunulan yarışma metinlerine çeşitli ödüller verilebilir.
Aylık periyotlarla, okul ve sınıf kitaplıklarından en çok yararlanan öğrenciler tespit edilebilir ve ‘ayın en çok kitap okuyanı’ olarak ödüllendirilebilir.
Öğrencilere kitap okuma ve inceleme planı verildikten sonra, okudukları kitapları bu plana göre inceleme ödevleri verilebilir.
Ders sırasında öğrenciler okudukları kitaplar hakkında konuşturulabilir, kitapla ilgili sorularla, diğer öğrencilerin de kitaba ilgisi uyandırılabilir.
Öğrencilere birbirleriyle kitap alışverişinde bulunma, birbirlerine kitap hediye etme gibi davranışlar kazandırılabilir.
KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARINA DÜŞEN GÖREVLER
Kitap eksenli yayınlar yapmak
Kitap tanıtımlarına ağırlık vermek
Kitap konulu ödüllü yarışmalar düzenlemek
Televizyonda görüntü destekli kitap okuma saatleri programlamak

Çalışan anneler için zaman yönetimi!

Okulların kapanmasıyla birlikte çalışan annelerin sorumlulukları artıyor. İşte hem işi hem de çocukları organize edebilmenin 6 yolu…
Çocukların sabırsızlıkla çalışan annelerinse biraz kaygıyla bekledikleri yaz tatili geldi çattı. Çocukları büyük oranda programlayan okullar kapanınca onları organize etme işi ebeveynlere, özellikle de annelere kalıyor. Evle ilgili işlerle ofis işleri için gereken zamanın birbirine zıt ve karmaşık olduğu göz önüne alındığında çalışan annelerin kendilerini ve çocukları organize etmek için bir yol bulmaları gerekiyor. Bu anlamda zaman yönetimi üzerine kitaplar yazan Karen Leland’ın “çalışan anneler için zaman yönetimi stratejileri” dikkate değer…
1- İş yerini bilgilendirin: Çalışan anneler için kilit konulardan biri patronlarıyla iş rutinleri ve çalışma saatlerini çocukların hastalanması ya da evle ilgili diğer zorunluluklara adapte etmek konusunda bir anlaşmaya varmak. Bu konuyu işvereninizle açık acık konuştuğunuz zaman görev paylaşımı, bazı durumlarda evden çalışma ya da sonuç odaklı çalışma sistemi gibi çözümler geliştirilebilir.
2- Rutin işleri listeleyin: Aileyle ilgili işlerin zamanında yapılmasını sağlamak için çocuklar için yapılması gereken işleri hatırlatan bir kontrol listesi hazırlayın. Örneğin sabah telaşı için hazırlanacak bir görev çizelgesinde uyanma, yüz yıkama, diş fırçalama, saç tarama, giyinme, kahvaltı etme, beslenme çantasının alınması ve servisin yakalanması gibi işleri listeleyip odalarına asarak kendi kendilerini organize etmelerini sağlayabilirsiniz.
3- Takım oluşturun: Çocukları ev işlerine dahil edin. Örneğin yemekten önce çocukların oyuncaklarını toplarken onlardan yardım alın. Böylelikle bir yandan evin hızlıca toparlanmasını sağlarken diğer yandan hem çocuğunuza iyi bir alışkanlık kazandırmış hem de onlarla zaman geçirmiş olursunuz.
4- Sıkıcı işleri aynı anda yapmaya çalışın: Ayak işlerini ve sıkıcı işleri planlayın. Böylelikle işlerin çoğu ekstradan yol kat etmeye gerek kalmadan aynı anda tamamlanmış olur. Yemek yapmaya başlamadan önce makineye attığınız çamaşırların siz yemekten kalktığınızda asılmaya hazır hale gelmesi gibi. Çocuklardan birini müzik dersine götürdüğünüz sırada örneğin kuru temizlemeci ve market alışverişi gibi dışarıdayken yapılabilecek işleri halledebilirsiniz.
5- Beklenmedik durumları planlayın: Çocukların hastalanması, bebek bakıcısı ile ilgili sorunlar veya doğum günü ve dışarı çıkma gibi beklenmedik ve son dakika durumlarını ustaca planlayın. Bu tür son dakika gelişmeleri her zamanki takviminizi değiştirecektir. Bu durum patronunuzla iş saati konusunda konuşmayı ya da sorumluluğu eşe, aileden birine ya da bir komşuya delege etmeyi gerektirebilir.
6- Her şeyi takvime not edin: Evin herkesçe görünen bir noktasına bir takvim asarak herkesin sorumluluklarını takvime işlemek oldukça faydalı olacaktır. Böylelikle herkes kendisinin ve diğerlerinin bir sonraki gün ve hafta içinde yapacaklarını görebilecektir. Takvime o günün öncelikli yapılacaklar listesini asmak da iyi bir fikir.

Aile içi geçimsizlik ve çocuk

Her ailede zaman zaman yaşanan veya yaşanma ihtimali olan, eşlerin arasındaki anlaşmazlık özellikle küçük yaşlardaki çocukları etkiler. Hele ki tanık olduğu ilk tartışma çocuk için sarsıcı olabilir. Dalgınlık ve gece korkuları şikayetiyle Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu'na götürülen 8 yaşında bir kız çocuğu, bunun iyi bir örneklerinden biri. Şikayetleriyle getirilen kız çocuğunun ailesiyle yapılan görüşmelerde; bir gece yarısı kızın, büyük bir gürültüyle uyanıp, anne ve babasının kavgasına tanık olduğu ortaya çıktı.Önce korkup ağlamış; sonra, yatırılmış ve uykuya dalmış. Tartışma bir daha yinelenmemiş. Ancak küçük kız, ilk kez tanık olduğu bu olaydan sonra, anne ve babasının her an ayrılabilecekleri korkusuyla yaşamaya başlamış, uykuya dalmaz olmuş. Her gece, 'korkuyorum' diye, anneyle yatmakta direnmiş. Kuşkusuz bu bilinçsiz davranışıyla, anne ve babanın kavga etmesini önlemek amacını güdüyordu. Bir süre önce, çok sevdiği bir arkadaşının anne ve babasının da ayrılmış olmaları, küçük kızın korkularını artırıyordu.Gerçekten eşler arasında süregiden kavgalarda, çocukların dışa vuramadıkları en önemli duyguları, anne babanın ayrılmasıyla, kendilerinin ortada kalacağı korkusudur. Ayrıca, kavgalara kendilerinin neden olduğu duygusuna kapılırlar. Aile kavgalarının önemli bir bölümünün, çocuklar yüzünden çıktığı, sonra da anne babanın kişisel kavgasına dönüştüğü düşünülürse çocuklardaki bu suçluluk duygusu daha kolay anlaşılır.Kimi evde çocuklar, anne baba kavgasının içine bile sokulurlar; yan tutmaya zorlanırlar. Haksızlığa uğradığına inanan bir anne, kızından ya da oğlundan yardım umar. Babaya karşı kendine ortak ve destek arar, hatta daha ileri giderek; kavgalarında, çocuklarından hakem rolü oynamasını bekler. Bu ise çocuğu, bir yanı kayırıp öbür yanı gücendirmek gibi bir çıkmaza iter. Her kavgasının sonunda, azarlanan ve “Uslu dursaydınız, babanız kızmaz, öfkesini benden çıkarmazdı” sözlerini işiten çocuklarda; eziklik, kırgınlık ve kendilerinin kötü olduğu duygusu yerleşir. Sanıldığının tersine bu duruma düşürülen çocuklardan çoğu sinip bir köşeye çekilmezler. Tedirginliğin ve suçlamaların sonucu olarak, daha yaramaz ve hırçın olurlar. Ne ölçüde sevildiklerini anlamak istercesine, anababanın katlanışını (sabrını) sınayacak davranışlarda bulunurlar.Çocuklar eşler arasındaki kavgaya katmanın başka tehlikeli bir yönü de, çocukların bilerek ya da bilmeyerek durumdan yararlanma yolunu seçmeleridir. Babayı anneye, anneyi de babaya karşı kullanarak istediklerini yaptırırlar. Ya da onları karşı karşıya getirerek geçimsizliğin bir kısır döngü içinde sürüp gitmesine neden olurlar.Çocuk; öfkeyi de, sevgi ve hoşgörüyü de evde görerek, yaşayarak öğrenir. Sevgi, acıma, anlayışlı olma gibi duygular, öğütlerle aşılanabilir nitelikler değildir. Ancak, annebaba örnek alınarak, yavaş yavaş geliştirilir. Çocuğun, çevresinde hep tatlı dil, güler yüz görmesi gerekir diye bir kural yoktur. İnsanca duygular olan kızgınlık, öfke gibi olumsuz duyguları da tanımalıdır. Ancak, çocuk bu olumsuz duyguların nasıl dizginlendiğini, nasıl uygarca dışa vurulduğunu da evinde öğrenir. Saldırganlığını sınırlamayan bir baba ya da öfke saçan bir anne, çocuğuna ölçülü olmayı öğretemez.Bu bakımdan, sanıldığının tersine, aile içi tartışmalarının, çocuklardan gizli yapılması önemli değildir. Çünkü bir ev içinde, çocuklardan pek az şey gizlenebilir. Çocuklar için örseleyici olan, tartışılan şu ya da bu konu değil, anababa ilişkisinin bozulmasıdır. Ancak, özel konuların, ortalıkta tartışılması da elbet sakıncalıdır. Çığrından çıkmayan, uzlaşmayla biten tartışmalar, çocuklar için öğretici ve yararlıdır. Olumsuz duyguların açıklanmasıyla ilişkinin bozulmadığını sevginin azalmadığını gören çocuğa güven gelir.Aşağılaycı suçlamalar ve dayakla birlikte sık yinelenen karı koca kavgaları çocukları örseler. Her tartışmanın kavgaya dönüştüğü, ayrılmalar ve evden gitmelerle sonlandığı ailelerde, çocukların ruhsal sağlıkları, uzun süre yerinde kalamaz. Kocanın, başka kadınlarla sürüp giden ilişkisi, aile gelirini tüketecek kadar ileri giden kumar, babanın sağlığını bozan içki, evde dirlik düzenlik komaz. Bu ortamda, çocuklar şaşkın, tedirgin ve çaresiz kalırlar. İçleri, kızgınlık, düşmanlık duyguları ve kötümserlikle dolar. Geçici ve kalıcı ruhsal sorunlar geliştirirler. Okul başarıları düşer. Erkek çocukların davranışları bozulur. Kız çocukları ise korkak, kuruntulu ve kaygılı olur. Evlilikten korkarark büyürler. Ya anne baba arasında kalır ya da birine sığınmak isterler. Yan tutmaya zorlandıkça bocalar, suçluluk duygusuna kapılırlar. Tutunacak dal kalmadığını gördükçe, güven duyguları sarsılır ve annebabanın sevgisinden kuşku duymaya başlarlar.

Sezeryanla doğum genetik yapıyı değiştiriyor!

Sezaryenle doğum, genetik yapıyı değiştiriyor...
İsveç'te yapılan bir araştırma, sezaryenle doğan çocukların DNA'larında değişim yaşandığı sonucunu verdi.
İsveçli doktorların, kadınların gittikçe daha çok tercih ettiği sezaryenle doğum konusunda yaptıkları araştırmaya göre, bu yöntemle doğan çocuklar ileride sağlık açısından sorunlar yaşıyor. Karolinska Enstitüsünde yapılan araştırma, sezaryen yönteminin neden olduğu genetik yapıdaki değişimin şeker, kanser ve astım hastalıklarının görülme riskini artırdığını ortaya koydu. Araştırma sırasında normal doğumla dünyaya gelen çocuklar ile sezaryenle dünyaya gelen çocukların kordon bağından alınan kan örnekleri laboratuvar ortamında tahlil edildi. Her iki gruptaki çocukların kanlarında bulunan al yuvarlarda farklılıklar olduğu, bu farklılığın da DNA'larda değişime neden olduğu belirlendi. Doktorlar, bu değişimi, doğum sırasında bebeklerin yaşadığı strese bağladı. Normal doğumda bebeğin yaşadığı stres, doktorların olumlu olarak niteledikleri ağırdan başlayıp artan bir stres olurken, sezaryenle yapılan doğumlarda bebeklerin yaşadığı ani stres olumsuz olarak değerlendirildi. Araştırmaya katılan doktorlardan Prof. Dr. Michael Norman, doğum ve stresin bebeğin DNA yapısı ve bağışıklık sistemi açısından önemine vurgu yaparken, ''Doğum sırasında bazı genler aktif, bazı genler pasif hale geliyor. Doğumdaki stres de bunu etkilediği için sezaryenle doğan bebeğin DNA'sı değişiyor. Araştırmalarda, sezaryenle doğan bebeklerde DNA değişiminden dolayı bu bebeklerin kanser, şeker ve astıma yakalanma olasılıklarının daha yüksek olduğu ortaya çıkıyor'' dedi. Batı dünyasında sezaryenle doğumların arttığına dikkati çeken Norman, ileride çocukların karşılaşabileceği hastalıkların dikkate alınmasını istedi ve ''Bu konuda daha dikkatlı olunsun. Sezaryenle doğum tamamen tehlikesiz görünmesin'' dedi.

Bebekler TV izlemeli mi?

Son zamanlarda, TV’de bebeklere yönelik kanallar veya programlar, bebeğinizi olumlu etkilediği söylenen özel DVD’ler belki de anne baba olarak sizlerin de kafasını karıştırıyor olabilir. Acaba gerçekten bunları izlemek, bebek için yararlı mı? Bebeğinizi bunlardan mahrum bırakmamalı mısınız? Ya da bu tarz yayınları izlemesi olumsuz etkilere yol açabilir mi? Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışma, geçenlerde ‘ The Journal of Pediatrics’ dergisinde yayımlandı. Buna göre; 8-16 aylık bebeklerden bu tarz yayınları izleyenler, izlemeyen akranlarına göre 6-8 kelime daha az bir kelime dağarcığına sahipler. 17-24 aylık bebeklerde ise izleyenler ve izlemeyenler arasında bir fark saptanmamış?. Bebeklerin, tam da ilk kelimelerini öğreneceği aylarda olumsuz etkiye daha açık oldukları düşünülebilir. 2 yaş altı bebeklerin dil gelişimi için olmazsa olmaz.TV’den izlenen ne olursa olsun, bu hassas dönemde pek de olumlu etkisi olmayacağı açıktır. Bu tarz eğitici programlar, DVD’ler anaokulu çağında yararlı olabilir. Beyin gelişimi için çok önemli olan 0-2 yaş arası dönemde, bebeklerin TV ile hiç tanışmamaları en doğrusu olacaktır.

Baba çocuk ilişkisi

Baba çocuk ilişkisi, babanın çocuğun gelişimi üzerindeki rolü ve yapması gerekenler, herkes için farklı anlamlar taşır. Baba, kimi görüşe göre otorite sembolü, kimi görüşe göre koruyucu, kimi görüşe göreyse ihtiyaçları karşılayan aile büyüğüdür. Bazı yörelerimizde babanın çocuğuna sevgi göstermesi, onu kucaklaması ayıp kabul edilir. Bazı babalar, çocuklarıyla ilgilenmesi gerektiğini düşünmez, bazısı, “çalışıyorum, para kazanıp istediklerini alıyorum benden daha ne bekliyor?” gibi bir tutum içindeyken bazı babalarsa çocukları için ellerinden gelen her şeyi yapmak isterler.Farklı görüşler şöyle dursun babanın ve yaklaşımlarının çocuk için ne kadar önemli bir yeri olduğu, çocuğun kişiliğini ve her yöndeki gelişimini büyük ölçüde etkilediği açıktır. Bebek daha anne karnındayken baba adayının eşine verdiği destek, hem annenin sağlığını ve ruhsal durumunu hem de bebeğin gelişimini olumlu etkiler. Doğuma katılan ve doğumdan sonra bebeklerine dokunan, onu kucaklayan babaların çocuklarıyla daha sıcak bir ilişki kurdukları, bebek bakımına katkıda bulundukları ve bu sıcak ilişkinin o büyüyünce de devam ettiği gözlenmiştir.Babanın çocuk üzerindeki rolü anneyi tamamlar. O, çocuğu için hem bir model hem her şeyi öğrenebileceği bir kişi hem bir güven unsuru hem de duygularını ve zamanı paylaşabileceği arkadaş özelliğini taşır. Anneler, genellikle çocuğun bakımıyla ilgilenirken babalar, sallama, tutma, oyun oynama gibi yaklaşımlara eğilimlidir. Bu nedenle çocuklar, babalarından gelen oyun çağrısına annelerinden gelene göre daha güzel tepkiler verirler. Yine babalar, çocuğun eğitimi, ahlaki durumu ve toplumsal ilişkileri gibi konularda annelerden daha baskındır. Yani çocuğuna yol gösteren bir kılavuz görevindedir.Bunun yanında babanın yaklaşımlarının çocuğun zekâ gelişimine de katkı yaptığı belirlenmiştir. Zekâ kalıtıma bağlı olmakla birlikte çevresel uyaranlara bağlı olarak da gelişir. İşte baba, çocuğa uyarıcıları sunarak buna olanak verir.Ancak ne yazık ki çocukları için her şeyi yapmaya çabalayan babaların yanında, kendisine düşen önemli rolün bilincinde olmayıp çocuklarına ilgi ve sevgi göstermeyen babalar da vardır. Bu babaların kimisi “zaten annesi ilgileniyor yeter” düşüncesiyle kendisini çocuktan soyutlar, onun yaptığı her şeye kulaklarını kapatır, Kimisi işten gelince çocuğu umursamaz, yorgun olduğunu, televizyon izleyip dinlenmek istediğini öne sürer. Bazıları, çocuğun konuşmasına, soru sormasına dahi izin vermez, onu sert tepkiyle karşılar. Bazı babalar, o kadar otoriterdir ki bırakın konuşmayı çocuğun ağzını açmasına bile müsaade etmezler.Oysaki baba çocuk için vazgeçilmez niteliktedir. Anne ne yaparsa yapsın babanın yeri ayrıdır. Erkek çocuklar, hayatı öğrenebilmek için kendilerine babalarını örnek seçer, onun gibi davranmak isterler. Onun gibi oturacak, onun gibi giyinecek, onun ev iççinde yaptığı işleri yapacaklardır. Bu durumda babanın çocuğa yüz vermemesinin, ilgi göstermemesinin, çocuğu nasıl çaresiz bırakacağını, kendini ne kadar değersiz, işe yaramaz hissedeceğini bir düşünün. Anne ve babası boşanmış çocukların babası ölen çocuklara kıyasla baba yoksunluğundan daha çok etkilendiğini gösteren araştırmalar, bunları açıkça ortaya koymaktadır. Babalarıyla ilişkileri iyi olmayan veya babası tarafından disiplin etme ya da başka sebeplerle sürekli azarlanan çocukların okula uyumda zorlandıkları, arkadaşlarıyla iyi iletişim kuramadıkları, derslerdeki başarılarının düşük olduğu ve davranış bozukluklarına daha yatkın oldukları görülmektedir.Babanın çocukla ilgilenmesi ona baskı kurma anlamını taşımamalıdır. İşten gelip dinlendikten sonra yarım saat olsun onunla konuşması, anlattıklarını dinlemesi, oyun oynaması, çocuk için çok değerlidir. Bir baba, çocuğunu dinlemeli, gerektiğinde ona yardımcı olmalı, yanlışlarını uygun bir dille belirtip doğruyu bulmasını sağlamalıdır. Çocuğu bir şey söylediğinde gerçekten bir işi varsa ya da önemli bir haber izliyorsa ona kızmak yerine biraz beklemesini, dinlediği haber bitince rahatça sohbet edebileceklerini söylemelidir. Bu çocuğa hem güven verir hem de önemsendiği duygusunu yaşatır. Hafta sonları ailecek yapılacak geziler ve faaliyetler çocuğa anne ve babasıyla birlikte olma hazzını yaşatır. Yine vurgulamak gerekir ki çocukla geçirilecek zamandan çok o zamanın niteliği önemlidir.Bunlara elinizden geldiğince uyuyorsanız iyi bir babasınız demektir. Sonucunda çocuğunuzun sizi daha çok sayacağını, size daha çok değer vereceğini ve sizinle iyi geçinmek için çabalayacağını göreceksiniz.

Mükemmeliyetçi aileler mükemmel aileler değildir

Mükemmeliyetçi Aileler Mükemmel Aileler DeğildirAnne babaların çocuk yetiştirme sürecindeki yaklaşımları; çocuğun kişilik gelişiminde etkin bir rol oynar.Çocuk; yetişkin olmanın adımlarını atmak için çocukluk döneminde edindiği bilgi, deneyim ve becerilerini kullanır. Mükemmeliyetçi bir davranış biçimi içinde çocuklarını büyüten aileler, doğru bir yaklaşım biçimi sergilememektedir.Bu tip anne babalar; çocuklarından en doğru davranış biçimini beklemektedir. Çocuk yaşamın her alanında en iyisini başarmalı ve en yüksek performansı göstermelidir. Bu durumun nedenleri ve sonuçları ayrıntılı olarak yetişkin dili ile anlatılır. Sonuç iyi olursa çocuk çok şey kazanacak ,anne baba daha mutlu olacak ve onu daha fazla sevecektir. Bu değerlendirme ve konuşma yapılırken çocuğun sahip olduğu kapasite göz önünde bulundurulmaz. Evde bir çok alanda kurallar ve sınırlar önceden belirlenmiştir ve çocuk buna uymak zorundadır. Uyulmadığı takdirde keskin sınırlar ve cezalar ortaya çıkabilir. Bu tip anne babalar daha çok titiz, temiz ve düzenlidir. Evlerinde birçok şeyin yeri belirlidir ve asla değiştirilmemelidir. Mükemmeliyetçi kişilik özellikleri gösteren bu anne babalar kendi yaşamlarında ve işlerindeki performanslarında da başarı odaklıdır. Bu mükemmelliği yakalayamadıklarında çabuk mutsuz olabilir öfkelenme tepkileri gösterebilirler. Bu durum çocukları ve eşleri ile ilişkilerine olumsuz bir şekilde yansımaktadır.Bu tip anne babaların çocukları yaşamın her alanında en iyi olmak ister. Yenilmeyi hatta ikinci olmayı bile asla kabul edemez. Bunun için büyük çaba gösterir. İstenilen hedefe ulaşmak için gereken her şey yapılmalıdır. Örneğin; derslerinin hepsinden sınıfın en yüksek puanına ulaşmak için okuldan gelince yemek yer ve hemen ders başına oturur. Uzun sürelerle çalışır . Sosyal yaşamdan , arkadaşlarından tamamen kendini soyutlar. Hedefe ulaştığında kendine güvenir, herkesin ilgi odağı olduğu ve onu sevdiği düşüncesine kapılır. Başarı onun için her şeydir. Ergenlik ve yetişkinlik döneminde bu çabalar daha çok yoğunlaşır ve mutsuzluklar artma gösterir. Karşı cins tarafından tercih edilmemek, ilgi odağı olamamak büyük mutsuzluklar yaşamasına neden olur. Bu büyük mutsuzluklar intihar düşüncelerini beraberinde getirebilir. Aşağılık duyguları yaşayabilir. Bu çocuklar; başaramadıklarını gördüklerinde her şeyi bırakma davranışı da gösterebilir. Sınav dönemlerinde; kaygıları daha yüksektir. Başarılı olsa da hedefledikleri gibi başaramayacağı düşüncesi bu kaygı düzeyini daha da arttırmaktadır. Yetişkinlik döneminde de mükemmel bir iş , mükemmel bir ilişki , eş, mükemmel bir çocuk hedefler. Bu sonuca ulaşmak için uzun yıllar gösterilen yoğun çaba bireyi zamanla yormakta ve fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlıklar için zemin oluşturmaktadır.Yaşamda sağlıklı , mutlu ve başarılı çocuklar / yetişkinler yetiştirmek isteyen anne – babalar ; çocuklarına güven duyduğunu ve onu her koşulda sevdiğini göstermelidir. Onun farklı bir birey olduğunu, kapasitelerinin, ilgi ve becerilerinin ona özgü olduğunu unutmamalıdır. Anne ve baba çocuk için doğru bir model olmayı becerebilmelidir. Çocuğun kendi fikirleri aile içinde alınır ve karar çocuğa bırakılır. Kurallar aile içinde birlikte alınmalı ve bu kurallara ailenin her üyesi uymalıdır.

Psikolog Eda Gökduman

Olumsuz aile tutumları

Anne ve baba tutumları çocuk psikolojisinde çok önemli bir yere sahiptir. olumsuz aile tutumları çocuğu yetişkinlikte, bireyin kişilik yapısını, tavır, alışkanlık, inanç ve değer yargılarını büyük ölçüde biçimlendirmekte ve çocuğun psikolojisini etkilemektedir. Eğitimciler çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içindedirler. Her ne kadar kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca süregeldiğini kabul etsek de, kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelinçocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Sosyal uyum üzerine yapılan çalışmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son dereceönemli olduğunu göstermiştir. Aile tutumları ve anne-babanın ve ailenin diğer bireylerininçocukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki yerini belirlemektedir. Çocuğayöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesindebüyük önem taşımaktadır. Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayıöğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele gereksinim duyar. Kişilikoluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üyeile gerçekleşmektedir. Genellikle özdeşim nesnesi anne-baba olmaktadır, fakatağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşimnesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde,olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır.Çocuk yetiştirmede ve ailenin çocuğa karşı tutumlarını belirlemede, anne-babatarafından çocuğun gelişim dönemlerinin özelliklerinin neler olduğununbilinmesi çok önemlidir. Çocuk erişkinin küçük bir modeli değildir. Çocuğuerişkinden ayıran bir çok özellik vardır. Çocuğun kanıtlanabilir en güçlütarafı ve üstünlüğü öğrenme güdüsüdür. Çocuk, Montessori`nin "emicizihin" diye adlandırdığı bir yetiye sahip olarak doğar. Kültür, töre,ülkü, duygu, davranış ve inançların "emilip" benimsenmesi, çocuğundoğumuyla altı yaşı arasındaki "emici zihin" döneminde gerçekleşir. Anne-babanın çocuğa ilişkin tutumlarını değerlendirirken, aile içindeki ilişkidinamiğini gözden geçirmek gerekir. Üç çocuk, anne ve babadan oluşan 5 kişilikbir ailede aile içi etkileşiminin kaç çeşit olduğu teke tek ilişkiler formulüile saptanabilir: 5 kişilik bir ailede X=n2-n= 20 çeşit ilişki mevcutdur. Bu,herkesin kendisinden başka 4 kişi ile ilişkiye girdiği anlamına gelir. Builişkiler çift yönlüdür. Gerçekte ilişkiler daha karmaşıktır. Yani; anne, anneolarak çocukları ile ilişkide, anne ve baba işlevleri gereği çocuklarlailişkide, kızlar ve erkekler birbirleriyle ilişkide gibi değişik ve karmailişkiler vardır. Gerçekte kuramsal olarak formül şöyle olmalıdır:X=1x2x3x4x5=120 çeşit ilişki aile içinde vardır. Beş kişilik aile, 6 kişi olsa,yani bir çocuk daha eklense, ilişki sayısı 120x6=720'e çıkar. Yani aile,ilişkiler yumağı şeklinde gözlemlenir. Olumlu veya olumsuz herkes birbiriyleilişkidedir. Aile üyelerinden birinin başarısı veya başarsızlığı herkesietkiler. Aile içindeki çatışmalar (kardeşler arası, anne-baba, anne-çocuk veyababa-çocuk çatışması v.b.) da aile içindeki herbir bireyi etkiler. Ancakçatışmaları önem sırasına koymak gerekirse, anne-baba çatışması ailenin tümbireylerini diğerlerine oranla çok daha fazla etkilemektedir. Aile için,anne-baba ilişkisi daha temeldir.
OLUMSUZ AİLE TUTUMLARI
Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli yararlı bir yaklaşımdır. Çocuğun anne-babadan aldığı iki şey vardır: Sevgi ve Eğitim. Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise;öğretilen herşeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları,değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olantüm toplumsal değerleri kapsar. Olumsuz aile tutumlarında ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, eğitimise gevşek ya da sıkı olmaktadır. Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiyeboğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Bunun sonucu olarak çocuktabağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk karşılaştığı her olayda anne-babasınayaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir. Sevgi yetersizliği veyayokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuzduygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin dedereceleri vardır. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terketmek veyakabullenmemektir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağırolmaktadır . Sıkı eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile çoçuğuyetiştirmedir. Sıkı eğitim ve disiplin uygulayan anne-babalar çocuğu kenditasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuk sıkı birdenetim altında tutularak en küçük yanılgı ve hataları gözden kaçmamakta,bunların önemle durulmakta ve düzelitmesi istenmektedir. Böyle aileler fizikselcezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir.Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan birdisiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen çocuklar kibar, sessiz, uslu vedürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırıhassas bir yapıya sahip olabilmektedir. Gevşek eğitimde ise "hoş gör, boş ver"anlayışı egemendir. Bu anlayışta "Her şeyi hoş gör; çocuktur her şeyi yapar;çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir"şeklinde yüzeyel ve asılsız öğretiler vardır. Bu tutumda çocuğun olumsuzdavranışları aşırı hoşgörü ile karşılanır. Aşırı gevşek tutumla yetiştirilençocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları ileri sürülmektedir. Aşırıdenetim çocuğu pasifleştirirken aşırı hoşgörü çocuğun şımarmasına neden olmaktave olgunlaşmasını engellemektedir. Bazı ailelerde ise disiplin bulunmakta,ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmamaktadır. Anne-babaların tutumuaşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir. Böyle birortamda büyüyen çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağınıayırtedemez. Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceğigibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasındanda kaynaklanabilir. Bu tutum sonucunda çocuklarda iç çatışmalar vehuzursuzluklargelişir, ardından dengesiz ve tutarsız bir yapının oluştuğugözlenir.
OLUMSUZ AİLE TUTUM ŞEKİLLERİ
1. Aşırı sevgi ve gevşek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğaşımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktançok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlikyaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar.Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir.Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslındaailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüşolursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumayaeğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığıfazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocukdayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlamaolasılığı artar. Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gereklisınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altındayetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylıolarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olmasıkadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına nedenolur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sıkgözlenir.
2. Aşırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibiaşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebekgibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbirşey esirgenmez;özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktanileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olmaolasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundançoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazençocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder;böylece acımasız bir üstbenliğe sahip erişkin olarak yetişir. 3. Yetersiz sevgi ve aşırı disiplin: Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikleaşırı cezalarla uygulanır; en küçük şeyde cezalandırma (dayak, şiddet) yolunagidilir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklardasaldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyençocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmekisterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar.
4. Gevşek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerdegözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi deyetersizdir. Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra" anlayışı ileyetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif vedonukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğinburadaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu aşırıiticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığıçağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi vekendisine bakması beklenir.
Diğer Olumsuz Aile Tutumları
a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğaannenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulansınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olmasıgerekir.
b. Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar : Burada çocuklar arasındaayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağınııslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.
c. Aile içi kutuplaşmalar: Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki birgrubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sıkgörülür. Bazen anne-baba çocuklara karşı, çocuklar anne-babaya karşı, bazen debir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aileiçinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir. Sağlıklı tutum: Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel ögesi vardır; 1.Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri enuygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren,iki temel ögeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur. Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır.Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eşanlamlıolarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık"ve "kuralcılık" gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamdadisiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun toplumauyumunu kolaylaştıran davranışın yönlendirilmesini amaçlar. Disiplin, çocuğaistenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da içdenetim demek olan ahlak gelişimini sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklikgibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışıyönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karşı korku, öfke vekızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarınışiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar. Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten dahaetkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun yaşınauygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesigerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değilde davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabırve hoşgörü ile disiplin vermelidir. Anne-baba-çocuk ilişkilerini içinde yaşanan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı,başeğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği, kurallara uygundavranışlar ödüllendirilirken; aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışlarıncezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunluklapasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkilere girmekte, kendigörüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağıolmaktadır. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaşları ileilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen vefikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır. Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır.Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunuhisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızınfiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda anne-babalarıntutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babalarınçocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendiiçlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygılıolmalarına bağlıdır.

Oyun terapisi

Oyun terapisi, çocuğun psikolojik sorunlarını gidermeyi, onun daha uyumlu olması için yardımcı olmayı amaçlayan, çocuk ve terapistin birbirlerini oyun yolu ile etkiledikleri bir yöntemdir.Oyun terapisi, konuşma problemlerinde, okuma problemlerinde, handikaplı çocuklarda etkili olabilir.Çocuklar genelde problemlerinin farkında değillerdir. Yalnızlık ve anlaşılamamız olmanın yarattığı kaygı ve sıkıntıyla başedemezler. Oyun terapisi ile kendi fonksiyonlarını, yeteneklerini gerçekleştirebilir, duygularını ifade eder ve yaratıcı davranışlar ortaya koyabilirler.Oyun terapisinde terapistÖncelikle bu alanda yeterli eğitim ve beceriye sahip olmalı. Çocukla sıcak, samimi ve dostça bir ilişki kurmalıdır. Çocuğun duygularını açıklaması için gerekli desteğin verilmesi gerekir. Çocuğun faaliyetlerine karışmamalıdır, çocuk yolu belirler, terapist izler ancak (bana-kendine ve oyun odasına zarar vermemelisin) kuralı belirtilmelidir. Terapiyi hızlandırmamalıdır, terapi yavaş ilerler ve terapist tarafından olduğu gibi onaylanmalıdır. İlk karşılaşmada, terapist kendini tanıtmalı, çocuğun "evet", "hayır", yanıtları verebileceği sorular sormamalı, çömelerek onun göz hızasına inmeli, "seninle biraz oyun oynayacağız, benimle gel ve oyun odamızı, oyuncakları gör" denilebilir. Çocuğun o ortama getirilme nedeni, ona basit ve anlayacağı bir dille anlatılmalıdır. Çocuk duygularını ifade etmekte zorlanıyorsa, terapist kendi duygularından bahsederek onu teşvik edebilir. Unutmayın ki açıklık açıklığı doğurur. Mesela "hastalandığımda ben de çok öfkeli ve sinirli olurum" gibi.

Çocuk korkuları

Birçok anne baba ve eğitimci, çocukların korkuları olduğunu bildikleri halde, çocukların bu korkuları hakkında yeteri kadar bilgi sahibi değildirler. Korku çocukların görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri doğal bir tepkidir. Korku bir nesneye, kişiye ya da bir olaya bağlıdır. Korkunun en önemli özelliği, korku veren uyaranın ani ve beklenmeyen bir durumda ortaya çıkmasıdır. Korkunun oluşumu, kişinin içinde bulunduğu çevrenin koşullarına, uyaranın şiddetine, geçmişteki yaşantılarına, o andaki fizyolojik ve psikolojik durumuna bağlıdır. NEDENLER Çocuk için yeni olan ve bilinmeyen her şey korku verir. 2-3 yaş çocukları yüksek seslerden, elektrik süpürgesinin çıkardığı sesten, gök gürültüsünden korkarlar. 3-4 yaşlarında bu korkulara annenin desteğini kaybetme, yalnızlık, yangın, kaza vb. olaylardan korkma eklenir. Bu yaş çocuğu için somut olayların yanı sıra hayal edilen şeyler de korku kaynağı olmaya başlar. Bunun nedeni çocuğun gelişmekte olan hayal gücüdür. Bu nedenle zeki ve üstün yetenekli olan çocukların korkuları daha çok ve çeşitlidir. 4 yaş civarında çocuğun korkularında yavaş yavaş azalma görülür.5-6 yaşlarındaki bir çocuk masalların etkisi ile imgeleme dayanan nesnelerden korkar. Bu yaş çocuğunun çevre ile etkileşimi ve deneyimi artmıştır. Böylece tehlikeli olayları, durumları ve toplumun değer yargılarını öğrenmiştir. Hangi davranışlarının başkaları tarafından kabul edilmeyeceğini ya da onaylanmayacağını tahmin edebilir. Bu nedenle çocuk zaman zaman davranışlarının başkaları tarafından beğenilmeyeceği korkusunu taşır. 6 yaşta korkularda tekrar artma görülür.Çocuk korkusunu ağlayarak, annesine sarılarak, bir yetişkinle birlikte bulunmak isteyerek, eşyaların arkasına saklanarak ya da sözel olarak açıkça belirtebilir. Çoğu kez iştahsızlık, uykusuzluk, gruba katılmak istememe, inatçılık, içe kapanma vb. davranışların altında yatan temel neden korkudur. Korku anında yüz sararır, nabız ve kalp atışları hızlanır, mide kasılır, kusma olabilir. Bazı çocuklar ise konuşurken kekelemeye başlarlar.Çocuk korkuyu anne-babasını örnek alarak öğrenebilir. Annesinin köpekten korktuğunu gören çocuk, annesi gibi köpekten korkmaya başlar. Ayrıca çocuğa anlatılan korkulu masallar, eğitimde korkunun etkin bir araç olarak kullanılması, çocuğun aşırı derecede korunması, çocuğun geçirmiş olduğu kaza, deprem, sel, kavga, yaralanma, ölüm vb. yaşantılar da çocukta korku başlatabilir ya da mevcut korkuların uzamasına neden olur. ÖNERİLER Çocukta korkunun uzamasını ve olumsuz etkilerini önlemek için korkunun nedenleri araştırılmalı ve bu nedenler ortadan kaldırılmalıdır.Anne-babalar çocukların korkularını yok saymamalı, asla küçümsememeli ve alay etmemelidirler. Korkuları olan çocuğa sabırlı davranmalı, korkularını yenmesi için zaman tanınmalıdır.Aşırı koruyucu bir tutum ile çocuğu her şeyden korkar hale getirmemelidir.Çocuğa "Aman düşersin!", "Sen tek başına karşıya geçemezsin" vb. sözlerle çevrenin tehlikelerle dolu bir yer olduğu duygusu aşılanmamalıdır.Fiziksel temasın çocuğun korkusunu kontrol altına almasında yardımcı olacağı unutulmamalıdır.Çocuğun arkadaş grubuna girmesine ve öz güven duygusunu geliştirmesine yardımcı olunmalıdır.Çocuk korkuları konusunda, konuşmaya hazır olduğu zaman onunla açıkça konuşulmalıdırÇocuk korktuğu şeye yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Örneğin denizden korkan bir çocuğun önce uzaktan denizi ve deniz kenarında oynayan çocukları izlemesine imkân verilmelidir. Daha sonra çocuğun önce deniz kenarında oynaması, sonra ayaklarını ıslatması ve yavaş yavaş denize girmesi sağlanmalıdır.Çocuklara korkulu masallar anlatılmamalı, korkulu filmler izletilmemelidir.Korkuyu hafifletmek amacıyla "Erkek adam hiç korkar mı?", "Sen artık kocaman oldun" gibi sözlerden kaçınılmalıdır. KORKU ASLA BİR DİSİPLİN ARACI OLARAK KULLANILMAMALIDIR! Korku çocuğu uyarır ve tehlikelerden uzaklaşmasını sağlar. Böylece çocuk birçok tehlikeden kendisini korur. Ancak korkunun çok olması ve yoğun yaşanması çocuğu rahatsız eder. Anne-babanın alacağı eğitsel önlemlerle çocukluk korkularının azalması beklenir. Ancak anne-baba ve öğretmenin hatalı yaklaşım ve davranışları çocukluk korkularının ergenlik hatta yetişkinlik dönemine kadar uzamasına neden olabilir. Korku çocuğun yaşamını engelleyecek düzeyde ise davranış bozukluğu olarak değerlendirilir. Bu durum uzman tedavisi gerektirir.Çocuk Korkularını Önemseyin!Korku, küçük yaşlarda yenilmediği zaman çocukta, zeka geriliği, aşırı sinir, hiperaktiflik veya içine kapanıklık (otistik), uyumsuzluk ve hassasiyet gibi tehlikeli rahatsızlıklar başlayabiliyor. Korkuyu besleyici davranışlardan kaçınınUzmanlar, aileleri, korkularından dolayı çocuklarını ayıplamaktan kaçınılması ve korkunun üzerine ‘çivi çiviyi söker' yaklaşımıyla gidilmemesi konusunda uyarıyor. Çocuklarda korkunun, bebeklik döneminden başlayıp 4 yaşında doruğa ulaştığını belirtilerek ‘erkek çocuk korkar mı, koskoca adam olacaksın' gibi sözlerin korkuyu beslediğine dikkat çekildi.Bebeklik dönemine dikkatUzmanlar, çocuğun bebeklik döneminde her şeyin ürküntü verici olduğunu dile getirerek, alışılmamış bir nesne, yabancı bir yüz, yanına getirilen bir bebek, acıkma, susama veya altının ıslanması gibi nedenlerin çocukta korku duygusunu geliştirdiğini kaydetti.Korkularla alay etmeyinUzmanlar, şu önerilerde bulunuyor; 'Aileler ve eğitimciler, çocuğun korku tepkileri karşısında sert tepki göstermekten uzak durmaları gerekir. Genellikle korku duygusu ortaya çıktığında ailelerin ‘erkek çocuk korkar mı, koskoca adam olacaksın' gibi sözleri, korkuyu azaltmaz, aksine besler. Korkularından dolayı çocuğu ayıplamaktan, utandırmaktan kaçınılmalı, korkularla alay edilmemelidir. Korkunun üzerine gitmekten mutlaka kaçınılmalıdır. Ev içinde korkutucu bir nitelik, araç veya gereç olup olmadığı iyice araştırılmalı, çocuk eğer oyundan ve arkadaştan yoksun ise bunlara olanak yaratılmalıdır. Aşırı kollayıcı tutkuları gevşetmek, çocuğun kendi işini kendisinin görmesine katkı sağlanmalı. ‘Çivi çiviyi söker' mantığıyla harekete geçip korkuları bastırmaya, bir korkuyu başka bir korkuyla yenmeye çalışılmamalıdır. Karanlıktan korkan bir çocuğu, karanlık odaya sokmaya kalkılmamalı, karanlık odaya birlikte girilmelidir. Köpekten korkan bir çocuğa, çoban köpeği okşatmak korkuyu artırır, ama işe yavru bir köpekle başlarsanız, çocuktaki korku duygusunu en başından yenmiş olursunuz

Çocuğun kendisini değerli hissetmesinde rol oynayan etkenler

Daha ilk yaşlardan, çocukların kendilerine yönelik iyi duygulargeliştirmeleri, hayatlarındaki önemli insanlar(anne-baba, öğretmen ve diğer büyükleri, ilerleyen yaşlarda arkadaşları)tarafından nasıldeğerlendirildiklerine bağlıdır.Büyükleri tarafından sevgi gören, gereksinim duyduğunda beklediği yakınlık ve ilgiyi bulan, fikirlerine değer verilen ve önemsenen, güven duyulan ve sorumluluklar verilen, iyi yaptığı şeyler için övülen, gurur duyulan, yaptıklarında hataya yer verilen ve olduğu gibi kabul edilen çocuğun kendine özgüveni olur.Buna karşılık sevildiğini, önemsendiğini hissetmeyen, beklediği yakınlıkve ilgiyi göremeyen, sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocuk kendisini değerli hissetmez ve özgüveni olmaz. Kendisini değerligörmeyen(özgüveni olmayan) çocuk yaşadığı aile, çevre, okul ve toplum içinde problemlere sebep olur.
ÇOCUKLARİN ÖZGÜVENLERINI SAĞLAMAK IÇIN YAPİLACAK ŞEYLER
1.Var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin.Onlara olan sevginizin başarı ya da başarısızlıklarına bağlı olmadığını,var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu ve ne olursa olsun onları daima seveceğinizi söyleyin.
2.Kendilerine olan özgüvenlerinde sarsıntı gördüğünüz an harekete geçin.Unutmayın kendine özgüven duymak kendini beğenmişlik ya da kibirlilik demek değildir. Özgüven sadece olduğu gibi kabul edilmiş olmanın verdiği kendini rahat, iyi ve güvenlik içinde hissetmektir. Başarısı ile şımaran, kibirli davranışlar gösteren çocuğun kendisine olan özgüveni yok ya da düşük demektir.
3.Çocuğunuza gerçek özgüveni sağlamasında yardımcı olun.Çocuğunuzun zayıf yanlarını görmezlikten gelmeyin, dürüst olun, ama onları eleştirmeyin. Çocuklar kendilerindeki eksiklikleri ve kusurlarıkabullenmelidir. Bunun yanı sıra iyi ve kuvvetli oldukları yanları ile gururduyabilmelidirler.
4.Çocuğunuza kendisine has yeteneklerini ortaya çıkarmasında yardımcı olun. Çocuklar birbirlerinden farklıdır. Her çocuğun farklı özellikleri veyetenekleri vardır. Hepsinin başarılı olduğu alanlar değişiktir. Çocuklarınızakendi ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda faaliyetlere katılma imkanısağlayarak onların araştırmaları ve yeni şeyler keşfetmeleri için destekleyin. Böylece kendilerinde var olan yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayarak kendilerine özgüven duymalarını sağlamış olursunuz.
5.Yaptıkları ve ilgilendikleri şeylerin sizin için ne kadar önemli ve değerliolduğunu gösterin. Katıldıkları faaliyetleri ve ilgilendikleri şeyleri sorun, okulda katıldıkları faaliyetlerin gösterilerine gidin. İlgilendiği şeylerle ilgiliokuduğunuz bir yazı ya da resmi onunla paylaşın.
6.Evinizde herkesin birbirine güveneceği bir ortam oluşturun.Duygularını, düşüncelerini, sevgisini, başarı ya da başarısızlıklarını,hayal kırıklıklarını aile fertleriyle rahatça paylaşabilen çocuklar özgüvenliolurlar. "Söylediğin kadar da kötü değilmiş" ya da "Geçer canım merak etme" şeklinde cevap verme yerine, onların duygu ve düşüncelerini ciddiye alın.
7.Çocuğunuza kendi davranışlarınızla örnek olduğunuzu unutmayın.Çocuklarınıza, onlarda görmek istemediğiniz davranışlarda bulunmayın.Unutmayın çocuklar size sizin onlara davrandığınız gibi davranacaklardır.Sinirlenip onlara bağırdığınızda, kızınca bağırmanın normal olduğu mesajını verirsiniz.
8.Beklentileriniz çoğunuzun seviyesinde olsun, onu aşacak beklentilerdenkaçının. Her çocuğun farklı yapabilme kapasitesi ve seviyesi vardır. Çocuğunuzun bir şeyi yapamayacağını bildiğiniz halde bunu ondan bekleyip sonunda hayal kırıklığı yaratmayın. Ulaşabilecekleri hedefler amaçlayıp başarılı olmalarını sağlayın.
9.Çocuklarınıza sorumluluklar verin.Kendisine güvenilip sorumluluk verilen çocuklar kendilerini yararlı veönemli hissederler.
10.Sadece çok özel yetenek ya da başarılarına değil her şeyine değerverdiğinizi ve takdir ettiğinizi belirtin. Küçük bile olsa yaptığı güzel birşey ya da davranışı için onu övün ve bunun ne kadar önemli olduğunu belirtin.
11.Ne yaparlarsa yapsınlar onları bağışlayın ve sevgi ile emniyetteolduklarını hissettirin. Çocuklarınızı disiplin edin ama bunu hiç bir zaman sinirle ve katı kurallarla yapmayın. Onları disiplin etmeniz katı kurallarla katı cezalar verme şeklinde olmasın. Çocuklar adaletsiz davrandığınızda bunu çok iyi bilirler. Onların güvenini sarsmayın.
12.Birlikte vakit geçirin.Ortak yapacağınız faaliyetler bulup birlikte zaman geçirin.
13.Onların özgüvenlerini sağlayacak sözlerde bulunun."Yardımların çok işime yaradı, teşekkür ederim" ya da "Bak bu aklımagelmemişti bu konudaki fikrini çok beğendim" gibi sözlerle onların katkılarınadeğer verdiğinizi gösterin.
14.Çocuğunuzla ilgili problemleri onu suçlamadan ya da onun karekterinieleştirmeden tartışın.Çocuklar kendileri ile ilgili problemlerde kendilerine saldırılıpeleştirilmeden konuşulduğunda bu problemi çözmek için çaba sarf ederler. Onun karakterine değil, yaptığı şeye hitap ederek konuşun.

Çocuğunuzla, duygularınızı söze dökerek konuşun

Anne-babalar çocuklarını büyütürken kimi zaman onlarla ilişki kurmada sorunlar yaşıyor. Kendilerine göre olması gereken davranışları yaptıramayınca üzülüyor, geriliyor ve bazen de zor kullanıyor, hatta şiddete başvuruyorlar. Karşılıklı mücadele haline gelen ilişki şekli, her iki tarafın sinirli, agresif, inatçı tavırlarıyla sorun yumağına dönüşüyor. Oyun terapisti ve psikolog Nilüfer Devecigil, sabrının son demlerini yaşayan böyle anneye veya babaya önce durup kendisine bakmasını öneriyor. Çünkü, çocuk anne-babasının aynası ve orada ne görürse onu taklit ediyor. Ayrıca, çocuğun şikâyet edilen davranışlarından önce ebeveyni ile arasında 'o anda' nasıl bir ilişki yaşandığına dikkat edilmesi gerekiyor. Karşılıklı ilişkide konuşmanın ve duyguların ifade edilmesinin çok önemli olduğuna vurgu yapan Nilüfer Devecigil, ebeveynin, çocuğuna o anda yaşadığı duyguların farkında olduğunu ifade etmesi gerektiğini belirtiyor. Devecigil'in bu önerisi, bu zamana kadar uzmanlar tarafından yapılan 'ilişkilerde konuşurken 'ben' dilini kullanma önerisinden biraz farklı. Genel olarak bilinen uygulamada şöyle denirdi: 'Sen şöylesin, böylesin, demek yerine, sen bunu yaptığında üzülüyorum, deyin. Karşı tarafı suçlayıcı bir üslup yerine kendi duygularınızı anlatın.' Nilüfer Devecigil ise, çocuklarla ilişki kurarken onu anladığının gösterilmesini öneriyor. Devecigil bunun uygulamasını şöyle anlatıyor: "Çocuğumuz düşer ya da bir şeye üzüldüğü için ağlar. Biz hemen ağlamasını kesip oyalamaya çalışırız. 'Biliyorum canın acıdı, uff oldu, kıyamam sana!' deyince daha çok ağlamaya başlar. Bu yüzden yapmayız ama tam da bunu söylersek çocuk duygusunun farkına varır. 'Evet, canım yanıyor, üzgünüm içimdeki his bu!' diyebilir. 'Şu an kızgınsın, evet. Kızgın olduğun zaman anneye vurmuyoruz ama 'Kızgınım anne!' diyebilirsin. Bu şekilde duygularını kelimelere döküyoruz. Çocuk, 'kızgınım, üzgünüm, mutluyum' diye algılamaya başlıyor ve daha sonra kendisi de duygularını söze dökebiliyor. Erkek çocuk için de bunu yapmak gerekiyor. Bu şekilde kızgınlığını davranışlarıyla değil de sözel olarak ifade edebiliyor. Mesela çocuğumuza 'kardeşini kıskandığın için bunu böyle yapıyorsun' demekten korkarız. 'Kardeşinle ilgilendiğim için eskisi kadar oynayamıyoruz ve sen buna üzülüyorsun, biliyorum' deyin. Bunu duyunca 'evet, annem beni anlıyor' diyecek ve içindeki duyguyu fark edecektir. Bu tarz bir ilişki kurmak için 0-6 yaş çok önemli ama daha büyük çocuklarla da ilişki tarzı değiştirildiğinde iyi sonuçlar alınıyor. Hiçbir yaş geç kalınmış sayılmaz; çünkü duygusal sağlık hayatta en önemli şey. Bu olmayınca yetişkinlikte stres, intihar, delilik sorunları çıkıyor." Nilüfer Devecigil, çocukların davranışlarını yönlendirmeyi amaçlayan terbiye yönteminin Amerika ve Batı ülkelerinde terk edilmeye başlandığını, artık ilişkinin önemsendiğini söylüyor. Davranışları düzelsin diye uygulanan ödül-ceza yönteminin de doğru olmadığını ifade eden Devecigil'e göre, bir çocuğa 'öyle yapma ben çok üzülüyorum' demek çözüm değil. Çocuk onu anne veya babası üzülüyor diye mi yapmamalı, yoksa yapmaması gerektiği için mi? Bu noktada zaten 'ceza-ödül' uygulamaları başlıyor. 'Çok güzel yapmışsın, al sana lolipop' veya 'harika olmuş, seninle gurur duyuyorum' gibi onay sözcükleri ile çocuklar ödüle bağımlı hale geliyor. Bunun yerine her seferinde çocuğun davranışlarını kendine döndürmek, örneğin, 'kendinle gurur duymalısın bu notu aldığın için. Bu resmi sen istediğin gibi yaptın' demek gerekli. Bu şekilde çocuk, gerçekten iyi yapıp yapmadığına bakmayı öğreniyor. Çocuklar içine kapanıyor Ödül veya ceza verilen çocukların duygularını bastırdığını ifade eden oyun terapisti ve psikolog Nilüfer Devecigil, çocuğunu yalnız uyumaya alıştırmak isteyen bir ebeveynin uygulamasını şöyle anlatıyor: "Danıştıkları pedagog, yatağında uyuduğu her akşam için çocuğa bir yıldız, üç yıldızda da bir ödül vermelerini önermiş. Başta işe yaramış; çünkü çocuk ödüle odaklı, duygularına bakmıyor. Uzun dönemde çocukta başka sorunlar çıkıyor; çünkü üzüntü, kızgınlık, ihtiyaç gibi duygularının cevabını alamayınca kendini içine kapatıyor veya bağlanmayla ilgili sorunlar yaşıyor. Tepki gösteren, ağlayan çocuk aslında hâlâ yardım istiyordur. Kabullenen çocuğa 'ne uslu' deniyor. Oysa tepki vermemesi çok üzücü. Tepki verdiğinde ise konuşmak, duygularını fark ettirmek gerek. Anne işten geldi ve çocuğu hemen onunla oynamak istiyor. O ise biraz dinlenmeyi planlıyor. Bu durumda 'Seninle oynamak istiyorum ama çok yorgunum.' diye konuşabilir. Çocuk ağlamaya başlayınca çocuğun hisleri söze dökülebilir."

Çocuğun ödüllendirilme şekli nasıl olmalıdır?

Hayatın ilerleyen aşamalarında çocuk gelişimi bazı yönlendirilmelere ihtiyaç duyar . Anne babanın çocuğun davranışlarının şekillenmesinde çocuğun başarılarını doğru davranışlarını onaylanması gereken tavırlarını ödüllendirmesi önemlidir. Nasıl ki istenmeyen davranışların ve yanlışların kalmaması için cezalandırma yöntemini uygun bir şekilde uygulamaları önemlidir aynı şekilde ödüllendirme yöntemini de uygun kullanmaları çocuk eğitimi açısından önemlidir..Asil Turk - Çocuğun Ödüllendirme Şekli Nasıl Olmalıdır? Çocuğun olumlu davranışlarının tasdiklenmesi bebeklik döneminde başlar . Bir hareket yaptıktan sonra bebek annenin veya babanın yüzüne bakar ve onlardan tasdik bekler . eğer o davranış tasdiklenirse (gülümseme kafa sallama dokunma ses ile onaylama ona bir şey verme vb ) bebek o davranışını ilerletir ve o davranışın değişik ve ileri versiyonları artarak devam eder yani o davranış giderek güçlenir. Ama anne baba tarafından o davranıştan sonra olumsuz bir tavır (görmezden gelme kaş çatma ses ile ikaz el ile engelleme onu o ortamdan uzaklaştırma vb ) olursa o davranış uzun süre devam etmeden giderek gücünü kaybeder .Biz bu durumu bebeklikten çocukluk dönemine ilerlettiğimizde yine aynı şekilde onay ve onaylamama çocuğun davranışlarının şekillenmesine neden olur . Ama unutulmamalıdır ki bütün bu söylediğimiz şeyler anne baba ile çocuk arasındaki normal bir ilişki ve karşılıklı etkileşim durumunda söz konusudur. Diğer durumlarda ise anne baba ile çocuk arasında bozuk bir karşılıklı ilişki durumu varsa o zaman çocuk anne babaya itiraz edecek dediklerinin tersini yapacak engellenme ve onaylanmamaya ters tepkiler verecektir.Çocuğu ödüllendirmenin derecesi ve şekli yaş ve ailenin durumuna göre genelde değişiklikler gösterir.Ama şunu hemen belirtelim ki en iyi ödüllendirme maddi ödüllendirme yerine duygusal ödüllendirmedir. Çocuğun bu türlü bir ödüllendirmeye alıştırılması da oldukça önem taşır. Anne babaların genel anlayışı çocuğa maddi hediye ve bir şeyler almanın sanki en iyi ödüllendirmeymiş gibi algılanmasıdır. Bu şekilde devamlı bir şeyler alınmaya ve verilmeye alıştırılan çocuk ise gün gelecek en iyi ve en pahalı hediyelerle bile doyum bulamayacaktır. Ama anne babasının öpmesi kucaklaması gezdirmesi onunla oynaması ona güzel sözler söylemesi şeklindeki ödüllendirme ise en sağlıklı ve en başarılı ödüllendirmedir. Anne babaların bu türlü bir duygusal ödülün yanısıra imkanları ölçüsünde ek hediyeler vermeside çocuğu ödüllendirmenin diğer yoludur. Anne babaların çocuklara alınan hediyelerdeki maddi büyüklük yerine manevi değerini ön plana çıkarmaları uygun olur. Ama bunu bazı anne babalar yapsa bile günümüzün tüketim toplumunda çevresinden ve arkadaşlarından etkilenen çocukları yönlendirmek anne babalar için hayli zor olacaktır.1-Bebeklik döneminde ödüllendirme şekli ; öpme okşama sevme kucaklama onunla oynama onu besleme gezdirme onunla meşgul olma onunla konuşma onu sevdiğini hissettirme vb. (not : bu davranışların normal zamanda yapılması zaten gerekli olmakla birlikte ödüllendirilmek istendiğinde özellikle yapılması önemlidir)2-Okul öncesi döenmde ödüllendirme şekli ; öpme okşama sevme kucaklama onunla oynama onunla gezme birlikte vakit geçirme söz olarak onaylandığını vurgulama onun hoşuna gidecek iltifatlar söyleme onun sevildiğini hissettirme onun gelişim dönemine uygun oyuncak ve hediyeler alma ( bu hediyelerin manevi değeri ön plana çıkarılmalıdır)3-Okul döneminde ödüllendirme şekli ; öpme okşama sevme onunla oynama onunla birlikte gezme birlikte ders çalışma onaylandığının hissettirilmesi onun kabiliyetlerini ön plana çıkaracak program ve aktivitelere yönlendirme onun hoşuna gidecek iltifatlar söyleme vb.Bütün bu ödüllendirmeler ve onaylamalar çoğu zaman çocuklara uygulanmalıdır ama ödüllendirme özellikle onaylanması gereken davranışlar için vurgulanmalıdır. Anne babalar ödüllendirmeyi belli bir hedefe ve başarıya karşılık yapmaları o hedeflere ulaşılmayı kolaylaştırır ama verilen sözlerin kesinlikle yerine getirilmesi ilerleyen hedeflere ulaşma ve ödüllendirmenin ciddiyeti açısından çok önemlidir.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Okulöncesi Eğitime Öğretmen Yetiştirme

Okulöncesi eğitime verilen çok yönlü görevler, okulöncesi eğitime öğretmen yetiştirmeyi de o denli çok yönlü ve önemli bir uğraş durumuna getirmektedir. Okulöncesi eğitimde görevli bir öğretmen, çok çeşitli bilgi ve becerileri öğrencilerine kazandıracak bilgi ve deneyimi elde edecek özellikte yetişmiş olmalıdır. Okulöncesi eğitim hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde fiziksel ortam, araç-gereç ve program ne denli yeterli olursa olsun, okulöncesi eğitim hizmetlerinden beklenen yararın sağlanması, bu programları uygulayacak öğretmenlerin gerek nicelik gerekse nitelik yönünden yeterli olmalarına bağlıdır. Öğretmenin niteliği, okulöncesi eğitimin niteliğinin geliştirilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.Bugün okulöncesi eğitim öğretmenleri üniversitelerin eğitim fakültelerinde yetiştirilmektedir. Türkiye'de hedeflenen okullaşma oranını sağlayacak okulöncesi öğretmeni sayısı yeterli değildir. Hedefler doğrultusunda gereksinim duyulan öğretmenlerin örgün yüksek öğretim programlarıyla kısa sürede karşılanmasına da olanak bulunmamaktadır. Ülke gerçekleri göz önüne alındığında, nitelikten ödün vermeden istenilen sayıda ve en kısa sürede okulöncesi öğretmeni yetiştirebilmek için en rasyonel çözüm uzaktan öğretim sistemi ile öğretmen yetiştirmektir. Bu kapsamda 2000-2001 öğretim yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak yürütülen program çerçevesinde, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi de okulöncesi eğitime öğretmen yetiştirmeye başlamıştır.

Psiko-Motor Gelişim

3 - 4 YAŞ GRUBU PSİKOMOTOR GELİŞİM
Küçük Kas Gelişimi
Baş ve işaret parmağını kullanarak küçük nesneleri toplayabilirim.8 adet düğmeyi delikli bir kutuya atabilirim.8 adet küple kule yapabilirim.6 adet silindir şeklindeki çubukları oyuklarına yerleştirebilirim.4-5 adet boncuğu bir ipe yerleştirebilirim.Modele bakarak üç blokla köprü yapabilirim.Yardımsız kalem tutabilirim.Gösterildiğinde dikey ve yatay çizgileri taklit edebilirim.Daire içinde gözleri, ağzı ve burnu olan bir yüz resmi çizebilirim.Bir şeklin sınırlarını taşırmadan boyayabilirim.Makası düz olarak tutabilir ve yardımla makas kullanabilirim.Yapıştırıcı kullanarak bir şekli kağıda yapıştırabilirim.Patates vs. gibi baskı çalışmaları yapabilirim.Yoğurma maddelerini kullanarak değişik şekiller oluşturabilirim.Bir kağıdı ikiye katlayabilirim.Sıvıları bir kaptan diğer bir kaba boşaltabilirim.
Büyük Kas Gelişimi
Oyun oynarken çömelebilirim.Tek ayağımın üzerinde beş saniye durabilirim.Parmak uçlarıma basarak ileri doğru bir metre yürüyebilirim.Tek ayağımla sıçrama hareketi yapabilirim.Çift ayakla dört kez öne doğru sıçrayabilirim.Merdivenlerden inip çıkabilirim.Yardımsız kaydıraktan kayabilirim.Salıncakta sallanabilirim.Bir bardak suyu dökmeden taşıyabilirim.Orta büyüklükte bir topu atabilir, yere vurarak sıçrata bilir, kollarımla yakalayabilirim.Yardımsız üç tekerlekli bisiklete binebilirim.Öne doğru takla atabilirim.Yerde sürünerek ileri doğru gidebilirim.
4-5 YAŞ GRUBU PSİKOMOTOR GELİŞİM
Küçük Kas Gelişimi
Tek gözüm kapalı iken yerdeki küçük nesneleri toplayabilirim.On küple kule yapabilirim.Beş adet blok' u tren şeklinde dizebilirim.Model gösterildiğinde kare, artı, çarpı, üçgen, V, T, H, D şekillerini çizebilirim.Üç kısımlı adam resmi ve basit bir ev resmi çizebilirim.Sınırları belli bir yol üzerinde soldan sağa, yukardan aşağıya, sağdan sola doğru elimi kaldırmadan çizgi çizebilirim.1'den 5'e kadar olan sayıları kopya edebilirim.Ufak bir makasla sekil kesebilir ve başka bir kağıtta bulunan ayni şeklin üzerine yapıştırabilirim.Model gösterildiğinde bir kağıdı üç kere katlayabilirim.
Büyük Kas Gelişimi
Tek ayağımın üstünde durabilirim.Bir denge tahtası üzerinde yürüyebilirim.Parmak ucuma basarak koşabilirim.Tek ayağımla sıçrama hareketi yapabilirim.Yardımsız on basamağı ayak değiştirerek çıkabilir ve inebilirim.Atılan küçük bir topu dirseklerimi kullanarak tutabilirim.Müzikli halka oyunları oynayabilirim.Üç tekerlekli bisiklete binebilirim.Müziğe göre hareket edebilirim.Hareket halinde büyük bir topu ayağım ile durdurabilirim.
5 - 6 YAŞ GRUBU PSİKOMOTOR GELİŞİM
Küçük Kas Gelişimi
Model olunduğunda ayakkabı bağcığıyla düğüm atabilirim.Anahtarla kapı kilidini açabilirim.Nokta nokta verilen bir resmin noktalarını birleştirebilirim.6 kısımlı bir adam resmi çizebilirim ve eksik çizilmiş bir adam resmini tamamlaya bilirim.Söylendiğinde yatay,dikey, artı, çarpı,daire,üçgen,kare, dikdörtgen şekillerini çizebilirim.1'den 10'a kadar olan sayıları kopya edebilirim.Labirent bulmacaları tamamlayabilirim.Bir kağıdı dörde katlayabilirim.Gösterildiğinde bir kareyi üçgen şeklinde katlayabilirim.Bir kavanozun kapağını açıp kapayabilirim.Tahta çekiç ile tahtaya çivi çakabilirim .
Büyük Kas Gelişimi
Tek ayağımın üzerinde 10 saniye durabilirim.Sözel yönlendirmelere göre değişik hızlarda ve yönlerde yürüyebilirim.Öne doğru taklalar atabilirim.Beş kez üst üste eğilerek dizimi büküp kaldırabilirim.Ayaklarım tutulduğunda ellerimin üstünde yürüyebilirim.Tek ayağımın üstünde sıçrama hareketi yapabilirim.Kendime doğru atılan topu tutabilirim.Müzikli dairesel oyunlar oynayabilirim.Koşarken yerdeki nesneleri toplayabilirim.Zıplayan topu yakalayabilirim.Her iki elimle de bir nesneyi veya bir eli, kuvvetle sıkabilirim.Parmak uçlarıma basarak iki metre kadar koşabilirim.

Özgüveni yüksek çocuklar yetiştirmek

Oğlum Ahmet; evde kardeşi ve bizimle olan ilişkilerinde çok rahat bir çocuk, isteklerini kolaylıkla ifade edebiliyor. Ancak ev dışı ortamlarda, örneğin okulda, bir arkadaş toplantısında ya da bir başka evde çok farklı davranıyor, eğer ben yanındaysam yanımdan ayrılmak istemiyor, eteğime yapışıyor, diğer çocukların arasına karışması zaman alıyor. Diğer çocuklarla olan ilişkisini gözlediğimde, diğerleri ne derse onu yaptığını farkediyorum. İstemediği bir şey olsa bile, sessizce uyum gösteriyor. Bir sorun yaşadığında örneğin kendi istediği bir şey olmadığında hemen yanıma koşuyor, oyuna tekrar katılmak istemiyor. Ayrıca; okul başarısı pek iyi değil. Aslında çok akıllı bir çocuk,ama öğretmen sınıfta varlığı ve yokluğunun bir olduğunu, derslere katılımının yok denecek kadar az olduğunu söylüyor. Geçen gün proje ödevi için çok güzel hazırlık yaptı, konu hakkında bizden bilgi aldı, birlikte araştırma yaptık, öğrendiklerini babasına çok başarılı bir şekilde aktardı, bizi şaşırttı.. Ertesi gün öğretmeni ile konuştuğumda proje ile ilgili hiçbir şeyi sınıfta paylaşmadığını her zamanki gibi derse katılmadığını öğrendim. Çok üzüldüm. Bu çocuk neden böyle? Çok iyi yapabildiği şeylerde bile çekingen davranıyor, kendisini bir türlü ortaya koyamıyor. Oğlumun başarısız olma korkusu yaşadığını hissediyorum. Çünkü onunla konuştuğumda bana sürekli olarak "ya yapamazsam, ya başaramazsam, ya benimle alay ederlerse , ben hiçbir şeyi iyi yapamıyorum....." gibi şeyler söylüyor.
Yukarıda aktarılan örnek aslında pekçok aile ve öğretmenin karşı karşıya kaldığı bir durumdur. Bazı çocuklar, iyi yaptıkları bir konuda bile başarılı olamayacakları kaygısını yaşarlar ve bu kaygı onların o anki davranışlarını olduğu gibi kendilerini algılamalarını da olumsuz yönde etkiler. Aslında bu kaygılarının altında kendilerini değersiz hissetmeleri, kendi yeteneklerine güvensizlik inancı, bir başka değişle özgüven eksikliği vardır.
Özgüven; bir tutum,bir duygu, bir inaçtır ve davranışlarla sergilenir. Kişinin kendi değerini bilme, kendisine sevgiyle, saygıyla ve dürüst bir şekilde davranabilme yeteneğidir. Özdeğer duygusu öylesine temel bir duygudur ki, nasıl bir kişi olduğumuzu, diğer insanlarla kurduğumuz iletişim biçimini, yaşamdaki yerimizi ve ondan neler beklediğimizi belirler. Bu nedenle; anne ve babaların ve eğitimcilerin en önemli amaçları kendi ayakları üzerinde durabilen, özgüven duygusu gelişmiş bireyler yetiştirmektir.
ÖZGÜVENİ YÜKSEK KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ
Özgüveni yüksek olan kişilerde dürüstlük, sorumluluk, kendine ve diğer canlılara şevkat ve sevgi, yeterlilik en belirgin özelliklerdir. Bu kişiler, önemli olduklarını, onlar var olduğu için dünyanın daha iyi bir yer olduğunu hissederler. Başkalarından çekinmeden yardım isteyebilir, yine de kendi kararlarını kendilerinin verebileceğini ve kendilerinin en iyi kaynak olduğunu bilir ve hissederler. Kendi değerlerinin farkında oldukları için, diğer insanların da varlıklarını ve değerlerini kolaylıkla kabul ederler. Herşeyi mükemmel yapamayacaklarını , eksikliklerinin,zayıflıklarının insanca özellikler olduklarını bilirler.
ÖZGÜVEN DUYGUSUNUN GELİŞİMİ
Dünyaya yeni gelen bir bebeğin hiçbir geçmişi, kendinle ilgili algısı, özdeğeri ile ilgili herhangi bir fikri yoktur. Bebek çevresindeki diğer insanların kendisine davranışları ve hareketleri ile verdikleri mesaja göre, özdeğer duygusunu edinmeye başlar.
Özgüven duygusunun ilk temelleri anne-bebek arasındaki iletişim sırasında atılmaya başlar. Özellikle annenin bebeğini beslediği süreç, bu anlamda önemlidir. Bebekler, annelerinin kendileri ile birlikte iken yansıttıkları temel duyguları (şevkat, sevgi, kaygı, telaş, öfke, üzüntü gibi) algılarlar. Bebeğin dış dünya ile ilgili ilk izlenimleri annenin yansıttığı duygular kanalı ile oluşur. Anne bebek için dış dünyaya açılan bir penceredir, bebek dış dünyayı bu pencereden annenin yansıttığı biçimde izler. Bebeğin dış dünyayı güvenilir, tutarlı, sıcak veya güvenilmez, tutarsız, soğuk bir yer olarak algılaması, annesi ile olan ilk duygu alışverişine bağlıdır.
Daha sonraki 5-6 yıl içerisinde ; aile ortamı, özgüvenin şekillendiği yerdir. Aile içinde kullanılan her kelime, mesaj, yüz ifadesi ,mimik çocuğa özdeğeri hakkında bir ileti gönderir.
Çocuk okula başladıktan sonra ise, diğer etkiler ortaya çıkar ama aile de önemli kalmaya dcvam eder. Dış dünya çocuğun ailede edindiği değer yada değersizlik duygusunu destekler. Örneğin aile ortamında değersizlik duygusu edinmiş bir çocuk, okulda herhangi bir konuda başarısızlıkla karşılaştığında bu başarısızlığını gözünde büyütür ve kendisi ile ilgili değersizlik duygusu pekişir. Buna karşılık aile içinde kendini değerli hisseden bir çocuk, karşılaştığı başarısızlıkları görmezlikten gelir, kendi özdeğeri hakkında karar verirken başarılı olduğu durumları değerlendirir.
Aile ortamında yapılacak bazı temel değişiklikler, çocukların kendilerini değerli bir birey olarak hissetmelerine katkıda bulunur. İletişimin net ve açık olduğu, duyguların dürüstçe ve korkmadan ifade edilebildiği , sorumluluğun gelişim düzeyi ve kişisel özelliklere göre dağıtıldığı aile ortamlarında çocuklar çok daha kolaylıkla özgüven duygusu geliştirirler. Böyle sağlıklı bir ortam yaratabilmek için, bazı somut öneriler işe yarayabilir. İşte bu önerilerden bazıları...
ANNE-BABALARA ÖNERİLER:
*Öncelikle; çocuklar arasında bireysel farklılıklar olduğunu unutmayın. Hiçbir çocuk özellikleri açısından bir diğer çocuğa benzemez. Her çocuk kendine özgüdür, bu özellikleri ile eşsiz ve değerlidir. Eğer siz çocuğunuzun bireysel özelliklerini takdir eder ve değer verirseniz o da kendi varlığına ve özelliklerine değer verir. Bunun en somut göstergesi çocuğunuzu bir başka çocukla asla kıyaslamamaktır. Eğer çocuğunuzu teşvik etmek istiyorsanız başka bir çocuğu örnek göstermek yerine, kendisinin daha önce yapmış olduğu birşeyi örnek gösterin, yani kendi kendisi ile kıyaslayın. Örneğin; Piyano konseri öncesi çok kaygılı olan kızınıza " Bak Ayşe ne güzel hiç heyecanlanmadan çaldı sen ne diye heyecanlanıyorsun " demek yerine " Zeynep'ciğim, kaygılandığını görüyorum. Hatırlıyormusun geçen sene bütün sınıfın önünde şiir okuman gerekiyordu, o zaman da tıpkı şimdiki gibi kaygılı idin ama çok güzel şiir okumuştun ve seni çok alkışlamışlardı. Sen de kendini çok beğenmiştin.. Şimdi de bu işin üstesinden gelebilirsin,sana inanıyorum. " diyebilirsiniz.
*Çocuğunuzu iyi tanıyın. Onun hangi alanlarda iyi olduğunu, hangi alanlarda desteğe ihtiyacı olduğunu gerçekçi bir biçimde değerlendirin. Zayıf oldukları alanlarda onları desteklemek için, iyi oldukları alanları örnek olarak kullanın. İyi oldukları alanlarda kendilerini gösterebilmeleri, zayıf oldukları alanlarda ise kendilerini denemeleri için güvenli ortamlar yaratın. Eleştirmek, yüzüne vurmak yerine, yapabildiğini değerlendirin ve onunda görmesini sağlayın. Unutmayın eğer siz yapabildiği kadarını görmez ve ona inanmazsanız o da yapabildiklerini görmez ve kendi gücüne inanmaz.
Çocuğunuzun iyi yapabildiği şeyler, ya da ilgi duyduğu alanlar mutlaka vardır. Bunların neler olduğunu tesbit edin ve bu alanlarda daha iyi olabilmesi için gerekli koşulları sağlamaya çalışın. Çocuklar genellikle ilgi duydukları alanlarda daha iyi performans sergilerler. Bu nedenle, ilgilerinin ne olduğunu belirlemek çok önemlidir.
*Çocuğunuzun geliştirilmesi gereken alanları için birlikte bir plan yapın. Planınızda küçük hedefler belirleyin. Bu hedeflere ulaşmasında ona destek verin. Örneğin herhangi bir derste başarısız ise ve bu durum onu etkiliyorsa, bu konuda neler yapabileceğinize birlikte karar verin ve küçük adımlar belirleyin. (önce öğretmenle görüşme, çalışılacak konuları saptama, çalışma programı düzenleme, ekstra destek ihtiyacının olup olmadığını belirleme vb.) Sizin problemlerin üzerine giderken çözüm odaklı yaklaşımınız, hedef belirlemeniz ve bu konuda ona destek vermeniz, onda problemin çözülemez olduğu inancını yıkacak ve çaba harcama isteği doğuracaktır.
Çocuğunuza mutlaka çeşitli alanlarda sorumluluklar verin. Bu sorumlulukların onun yaşına ve gelişimine uygun olmasına dikkat edin. Sorumluluklarını yerine getirirken onu izleyin, takdir edin, gerekli yerlerde destekleyin. Sorumluluk duygusunun gelişimi, çocuğun kendisini yeterli hissetmesi ve özdeğer duygusunun gelişimi ile yakından ilgilidir.
Çocuğunuzun; ev ve okulun dışında farklı sosyal aktiviteler, sosyal gruplar gibi değişik ortamlara girmesi ve bu ortamlarda kendini gösterebilmesi için fırsatlar yaratın. Böylece, çocuğunuzun alışkın olmadığı yeni ortamlara uyum sağlama becerisini geliştirmesine katkıda bulunmuş olursunuz. Yeni, farklı ortamlarda başarılı olma duygusu, çocuklarda kendilerine güven duygusunu arttırır. . Örneğin; çocuğunuzun bir yaz kampına katılması ya da daha önce hiç denemediği bir sosyal aktiviteye başlaması ona çok şey kazandırabilir.

Davranış Gelişimi

3 - 4 YAŞ GRUBU
SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİM
Adımı soyadımı söyleyebilirim. Cinsiyetimi (kız-erkek) söyleyebilirim.Yaşımı bilebilirim.Anneme basit ev işlerinde yardım edebilirim.Annemden ayrılmam gerekirse ağlamam. Büyüklerimle ve arkadaşlarımla selamlaşabilirim. Eşyalarımı, oyuncaklarımı arkadaşlarımla paylaşabilirim.Hayali oyunlar oynayabilirim.Başka çocuklarla oyunlar oynayabilirim.Söylenen şarkılara eşlik edebilirim.Konuşulanları dinleyebilirim.Grup işinde iş birliği yapabilirim.Başkalarının duygusal tepkilerini anlayabilirim.Kendi vücuduma ait özellikleri bilir ve söyleyebilirim.Sıra beklemeyi bilirim.Kendimden küçüklere sevgi ve ilgi gösterebilirim.
BİLİŞSEL GELİŞİM ALGILAMA
Kırmızı, sarı, mavi gibi ana renkleri tanıyabilirim. 4-8 parçalı eşleştirme kartlarını eşleştirebilirim.4-6 parçalı bul yapı tamamlayabilirim.3 değişik şekli (üçgen, kare, daire) şekil tablosuna yerleştirebilirim.1,2,3 sayısını sırasıyla söyleyebilirim. Birden fazla olan nesnelerin, çok olduğunu bilir ve çoğul olarak ifade edebilirim.
ÖZBAKIM BECERİLERİ
Elimi yüzümü tek başıma yıkayıp kurulayabilirim.Tek başıma dişlerimi fırçalayabilirim.Yardımla saç, tırnak, burun, kulak, ayak gibi organlarımın temizliğini yapabilirim.Yardımla meyve gibi yiyecekleri yıkayabilirim.İçinde bulunduğum çevreyi temiz tutabilirim.Yemek yerken çatal, kaşık kullanabilirim.Suyumu kendim kullanabilirim.İç çamaşırlarımı giyip çıkabilirim.Ayakkabımı giyebilirim. Alttan kapalı fermuarları açıp kapayabilirim.Orta büyüklükteki düğmeleri açıp kapayabilirim.Vücut kısımlarını gösterebilirim (kol, bacak, göz).Vücudumun kısımlarının ne işe yaradığına ait sorulara doğru cevap verebilirim.
SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİM
Kendime ait olarak sorulan sorulara cevap verebilirim.Engellenirsem inat edip direnebilirim.İlgi çekmek için dramatik gösterilerde bulunabilirim. Başkalarına yardım etmeyi severim.Grup oyunları oynayabilirim.Zaman zaman saldırgan davranışlarda bulunabilirim.Verilen kurallara uyabilirim.Yetişkinleri taklit edebilirim.Sevdiğim kişileri paylaşmayabilirim.Oyunlarda cinsiyet ayrımı yapabilirim.Hakkımı savunabilirim. Duygularımı ifade edip paylaşabilirim.Başkalarının görüşlerini alabilirim.Grup içinde işbirliği yapabilirim.Eşyalarımı paylaşabilirim.
BİLİŞSEL GELİŞİM
Özellikleri belirtildiğinde iki ve üç boyutlu nesneleri seçebilirim.Dört seçenekten istenilen rengi seçebilirim.Altı rengi isimlendirebilir ve genelleyebilirim.Sekiz parçalı eşleştirme kartlarını seçip, düzenleyip eşleştirebilirim. Orjinal resim ile ayni resmin gölgesini esleştirebilirim.Sayıları ezberleyebilirim.1 den 5'e kadar olan nesneleri dokunarak sayabilirim. 5'e kadar sıra dizisi içindeki sayıları seçer ve isimlendirebilirim.5'e kadar olan sayı kümelerini ve sayıları eşleştirebilirim.6 adet bloğu büyüklük sırasına göre dizebilirim.Nesneleri görmeden dokunarak tanımlayabilirim.6-8 parçalı bir bul yapı tamamlayabilirim.
ÖZBAKIM BECERiLERi
Burnum akınca, burnumu mendille silebilirim.Hapşırınca elimle ağzımı kapayabilirim. Sofra kurallarına uygun bir şekilde oturup yemek yiyebilirim. Kamış kullanarak içecekleri içebilirim.Becerikli bir şekilde giysilerimi giyip çıkarabilirim.Ayakkabı bağcığımı bağlayabilirim. Giysilerimin önünü ve arkasını ayırt edebilirim.Küçük düğmeli giysilerimi kapayarak giyebilirim. Alt ucu kapalı sabit fermuarı çekip kapayabilirim. Çit çit, kopça, kemer, ayakkabı tokalarını açıp kapayabilirim.Dişlerimi fırçalayabilirim. Yakın çevremizde yalnız başıma,bağimsizca gezinebilirim. Eşyalarımı toplayıp, ufak tefek işlerde büyüklerime yardim edebilirim.
5-6 YAŞ GRUBU
ÖZ BAKIM BECERİLERİ
Elbiselerim ıslatmadan elimi, yüzümü yıkayıp kurulayabilirim.Saçlarımı tarayıp, dişlerimi fırçalayabilirim.Tuvaletimi yalnız başıma yapabilirim.Sofra kurallarına uygun olarak çatal, bıçak, kaşık kullanarak yemek yiyebilirim
SOSYAL ve DUYGUSAL GELİŞİM
Mantıklı, kontrollü ve bağımsız hareket edebilirim.Kendi arkadaşlarımı kendim seçebilirim.Küçük grup oyunları oynamayı severim.Küçük çocukları ve hayvanları çok severim.Yetişkin giysileri giymekten çok hoşlanırım.Evcilik oynamayı çok severim· Yapamadığım şeyler için yetişkinden yardim isterim. Bir oyun için gerekli kuralları anlayabilir ve o kurallara uyabilirim.Günlük programın başlangıç ve bitiş zamanını anlayabilirim. Basit alışveriş işlerini yapabilirim. Kendim ile ilgili kızgınlık, mutluluk, sevgi gibi duygularımı belli edebilirim.Yetişkin rollerini taklit edebilirim.Yemek zamanı sohbetlerine katılmayı severim.Üzüntü içinde olan arkadaşlarıma sempati gösterip yardim edebilirim.Basit aletler kullanarak yapı, inşaat oyuncakları ile oyunlar planlayıp oynayabilirim.Sorumluluk alır ve aldığım sorumluluğu yerine getirebilirim.Mantık dışı korkularım olabilir.Davranışlarımın büyükler tarafından beğenilmesine çok önem veririm.Kendi haklarımı koruyabilirim.Sosyal kuralların nedenlerini anlayabilirim.Sakin ve sessiz durmaktan hoşlanmam.Zaman zaman alıngan olabilirim.Tenkitlerden hiç hoşlanmam
BİLİŞSEL GELİŞİM
10 - 12 Kadar ana ve ara renk tanıyabilirim.10 - 12 Kadar resmi eşleştirebilirim .12 Parça verildiğinde 10 parçalık bir bilmeceyi tamamlayabilir ve işe yaramayan 2 taneyi ayıra bilirim.İki değişik ses arasından ayni ve farklı olanı seçebilirim.Görmesem bile tanıdığım bazı sesleri tanıyabilirim.Dokunarak soğuk sıcak ilik nesneleri ayıra bilirim.Görmeden dokunarak kumaşların özelliklerini tanıyarak eşleştirebilirim.8 sayısının ardından gelen sayınını ne olduğunu söyleyebilirim. 20'ye kadar olan nesneleri sayabilirim.Dakika belirtmeden saati söyleyebilirim.1'den 10'a kadar karışık verilen sayıları sıralayıp, sıra içinde eksik olan sayıyı bulabilirim.1'deden 10'a kadar sayılarla toplama ve çıkarma işlemi yapabilirim.Nesnelerin sıra içindeki pozisyonlarını birinci, ikinci, üçüncü gibi isimlendirebilirim.Para birimlerimizi tanıyabilirim.Sıra ile haftanın günlerini söyleyebilirim.Anlatılan bir öyküdeki detaylarını hatırlayabilirim.Sebep - Sonuç ilişkilerini kurabilirim.Telefonumu ve ev adresimi söyleyebilirim.

Davranış bozuklukları

*Parmak Emme Davranışı
*Tırnak Yeme Davranışı
*Hiperaktivite Bozuklukları
*Kardeş Kıskançlığı
*Enüresis Alt Islatma
*Enkoprasis Dışkı Kaçırma


Davranışların çevrenin etkisiyle oluştuğunu ileri sürenlerin görüşleri doğru olsaydı, o zaman aynı çevre koşullarında yetişenlerin bu denli geniş davranış örnekleri sergilemesi nasıl açıklanabilirdi? Her iki görüşü savunanlar insanların yaratıcı kapasitelerini göz ardı ediyor. Ayrıca anne-babalar belli yaşların, karakteristik davranışları ile ilgili bir sürü şey işitiyor “Tüm beş yaşındakiler böyle yapar!”, “Meraklanma, bir aşamadan geçiyor!”, “Zorlu bir dönemdir iki yaş!”, “Onun yaşındaki tüm kızlar...” gibi... Oysa bu kurallara uymayan pek çok örnek vardır. Örneğin; işbirliğine yanaşmayan bir çok çocuğun büyüdükçe bundan sıyrılacağına, bunu bir yaşam biçimi haline getirdikleri görülür.
Cinsiyet rollerine ilişkin kalıplaşmış düşünceler de davranışların değerlendirilmesinde bizi etkilemektedir. Örneğin; kızların işbirliğine yatkın, oğlanların ise asi ve tembel olduklarını baştan kabullenmişizdir. Kızlar annelerine yardım ettiklerinde ödüllendirilmiş, kabul görmüşlerdir. Oğlanların bu tür işleri üstlenmeleri söz konusu değildir. Böyle süregelen cinsiyet rollere ilişkin kalıplar, bize doğal gelmektedir. Bununla birlikte çocukların olumsuz, işbirliğine yanaşmayan ve asi davranışlarını da normal kabul ettiğimiz bir gerçektir. Bu olumsuz davranışları değiştirmek için fazla bir çaba göstermeyiz. Burada sorun, insan davranışlarını iyi kavrayamamamızdan ve etkili bir iletişimin kurallarını bilmememizden kaynaklanıyor. Öncelikle çocuklarımızın davranış bozukluklarında; yaşlara göre belli karakteristikler gösterme zorunluluğu olmadığını iyice bilmemiz gerekiyor.
Bu tür davranışları beklememeli ve onaylamamalıyız. Çocuklarının davranışlarını ya da davranış bozukluklarını iyi kavramış olan anne-babalar, çocuklarını olumlu yönde iyi etkilemede başarılı olacaktır.İnsanlar düşünen, karar veren, toplumsal varlıklar olup, hayattaki başlıca amaçları bir yere, bir şeye ait olmaktır. Hepimiz sürekli olarak önemli bir yere gelmeyi ve bu yeri korumaya çaba gösteririz. Bu çabalar sırasında da önemine inandığımız duygu ve davranışlarımızı seçeriz.
Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer. Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir. Bu ölçütler:
1-Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek gerekir. Ör; 2 yaş çocuğu negativist,hareketlidir ve istenilen Şeyi yapmaz. Freud'un anal, Erikson'un özerkliğe karşı kuşku ve utanç dönemine rastlayan bu yaşlarda çocuk, özerk bir birey olduğunu öğrenir.Kendisi istemeyince altının değiştirilmesini istemez, öpülmeyi reddeder. 3-5 yaş çocuğu dikkat çekmek ister.Hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatabilir.Henüz yalanla yalan olmayanı ayırt edemezler. Bu nedenle bu yaşlardaki çocukların anlattıkları yalan olarak kabul edilmezken, 11-14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalan normalden sapan bir davranış olarak kabul edilir.
2-Yoğunluk:Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesindeki 2. Ölçüt yoğunluktur.Ör; 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fiziki zarar verme Şekline dönüşürse, davranış bozukluğu kategorisine girer.
3-Süreklilik:Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devam ettirmesidir.
4-Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenirken, davranışları ile erkeklere benzer saldırgan davranan kızların davranışları normalden sapan davranış kategorisine girer.
GENEL OLARAK DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
-Dikkat çekmek:Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde ya da yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış bozukluklarına yönelir.
-Intikam alma isteği: Özellikle dayak yiyen,sevgi verilmeyen çocuk ana-babasından intikam almak ister.aşırı otoriter ve baskıcı tutum, katı disiplin ana-babaya karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine ve buna parelel olarak başkaldırıcı bir bireyin oluşmasına neden olur.
-Yetersizlik:Çocuğun kendine güvensiz olması davranış bozukluklarına neden olur. Anne-babanın aşırı koruyucu, hoşgörülü tutumu, gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi olur.Bu durum çocuğun kendi kendisine yetmesine olanak vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.
Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları aşağıdaki gibi sıralanabilir;
Altını ıslatma ( Enüresis ) ve dışkı kaçırma ( Enkoprasis ),Kekemelik,Parmak emme, Tırnak yeme,Fobiler ve korkular,Yeme bozuklukları ve iştahsızlık,Uyku bozuklukları, Mastürbasyon (kendi kendini tatmin etme),İçe kapanıklık,Çalma,Yalan söyleme,Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite,Saldırganlık,Saç yolma,Uyur gezerlik,Bağımlılık,Aşırı inatçılık


Zirve100 Toplist